Kabadayı Hikayesi; Kanlı bir intikam öyküsü: Tiranlı Gani Bey

Vakit geldi! Bu gece yankısı ülke sınırlarını aşan bir kabadayılık vakası ve kanlı bir intikam öyküsü anlatacağım: Tiranlı Gani Bey (Gani Beg Toptani)! Başlıyoruz, toplaşın!

  • Matta İncili’nde geçen “Qui acceperint gladium gladio peribunt” (Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecektir) tabiri bilinir. İşte bu meseli andıran bu hikayenin çıkış noktası İstanbul, Beyoğlu’dur.
  • 1890’ların sonu. Halil Rifat Paşa dahiliye nazırı, hayli başarılı ve yükselişi ses getiren bir devlet adamı. Nüfuzlu ve güçlü.Oğlu İbrahim Cavid Bey de devlet memuru ve hayli hızlı yükseliyor.
  • Babasının nüfuzuydu, basamakları hızlıca atlamasıydı derken bu durum Cavid Bey’i etkiliyor tabi. O da oluyor bir fırtına esip gürlemeye başlıyor o dönemde kendince.
  • O dönem Abdülhamid devri tabi. Kabadayılıktan paşalığa yükselenler, külhani meşrep devlet adamları vs. var diye anlatmıştım evvelden. (Kabadayı Hikayesi ; Sultan Abdülhamid’in Kara Kutusu ‘Fehim Paşa’) O da bunlardan birine dönüşüyor. Kendini aşan durumlara bile bir şekilde karışıyor. Hovardalık dahil!
  • Söylenenlere göre bir gün Sultan Abdülhamid, Halil Rifat Paşa’yı bir kenara çekip uyarıyor oğluyla ilgili. Ummadık taş yarar baş derler, rüzgar gibi esen Cavid Bey tosluyor nihayetinde Tiranlı Gani Bey’e!
  • Tiranlı Gani Bey yahut Gani Beg Toptani. Toptaniler, Arnavutluğun namdâr ailelerinden. Gani Bey’in hem Sultan nezdinde forsu var hem de ağabeyi Esad Toptani Paşa. (Foto Gani Bey’in gençliği)

  • Kendi memleketinde de kabadayı meşrep olarak biliniyor. Hayli fevri. (Haydar diğer adı) Gani Bey’in memlekette ailesinden mülhem (babası Süleymanpaşazade Ali Bey) hem de kabadayı tavırlarından mülhem tavrı var, türkülere bile yansımıştır.

  • Sultan Abdülhamid iki kardeş Arnavutluk’ta yan yana durup sorun çıkarmasın diye birini İstanbul’a getiriyor. Gani Bey gözünün önünden ayrılmasın diye Arnavut Tüfekçiler’in alayında görevlendiriliyor.
  • Arnavut tüfekçilerin alayını anlatmıştım. Başında Sertüfengi Şehriyari Arnavut Tahir Paşa var, kendine bağlı Armavut kabadayılar var diye (bkz. Matlı Mustafa floodu). İşte Gani Bey bu taburda. Ayağının tozuyla İstanbul’un alemlerine de uzanıveriyor.
  • Gani Bey Arnavut Tüfekçiler taburunda yarbay (kaymakam) rütbesiyle görevli. Sultan’ın göz önünde tuttuğu, sırtı sıvazlanan bir zabit. Cavid Bey rüzgar gibi yükselmiş memuriyette. İkisi de kabadayı meşrep. Hovardalık yolunda birbirlerine çatıveriyorlar!

  • Gani Bey’in Arnavutluk taraflarında başlayan kabadayılık kariyeri İstanbul’da da devam ediyor tabi. Hovardalık yolunda vs. karşısına çıkanları tepelediği söylenceleri alıp başını gidiyor. Bir dönem Harput’a sürülüyor ceza olarak da ancak geri dönebiliyor.
  • Gani Bey’le Cavid Bey’in çatışmasının sebebi meçhul. İki kabadayının çekişmesi misali yaklaşan da var, kadın meselesi olduğunu söyleyen de var. (Ki sonradan bu rivayet bir tefrikaya konu olacaktır).
  • Gani Bey, Cavid Bey’le tersleşince Cavid Bey büyük belaya çattığını anlıyor ama geç fark ediyor. Gani Bey’in hem abisi Esat Paşa’dan ve ailesinden hem de kabadayılığından gelen bir gücü var, adamlarıyla pür silah geziyor.
  • Cavid Bey’in çevresinde Arnavut fedailer dört dönmeye başlayınca evden çıkamaz oluyor. Padişaha ariza yazıp durumunu anlatıyor, Galata köprüsü vapurlarının orada dahi dolaşan silahlılardan bahsediyor, Viyana’ya gönderilmesini istiyor.
  • Padişah, güvendiği Halil Rifat Paşa’ya rağmen oğlundan hazzetmiyor muhtemelen gidişine müsaade etmiyor. Kan dökülmesi an meselesi. Halil Rifat Paşa kara kara ne yapacağını düşünüyor.
  • Sonra bakıyor kan zaten dökülecek, evladımın değil Gani’nin kanı dökülsün diyor. Meseleye bizzat el atarak Gani Bey’in başlıca hasımlarından birine başvuruyor.
  • Gani Bey hovarda dedik. Hovardanın bir ayağı eğlencede işretteyse bir ayağı da kumar postasında. Kumar mevzusu yüzünden de bir paşayla arası açık hatta aralarında küfürleştikleri de biliniyor bu yüzden: Bursalı Hakkı Paşa.
  • Halil Rifat Paşa, Bursalı Hakkı Paşa’yı zaten evvelden tanıyor. Belediye’de bizzat kendi göreve getirmiş. Hasımlık mevzusunu da duyunca kendisiyle irtibata geçiyor. Koca sadrazam hasmını halletmesi için sırtını sıvazlıyor, Hakkı Paşa’nın canına minnet!
  • Halletme dediysem kelimenin tam anlamıyla. Çünkü Arnavut Gani Bey durdan sözden anlamaz, denk getirse Cavid Bey’i mıhlar veya mıhlatır. Hakkı Paşa zaten ona diş bilediğinden sadrazam elini kirletmeden bu işi halledeceğini düşünüyor.
  • Şimdi bu vakayı nakledenlerin kimi olayı bu noktada tesadüfe bağlıyor. Beyoğlu’nda gecenin köründe Gani Bey, Hafız Paşa’yı görüyor bir muhallebiciye gitmek için ikna ediyor diyorlar. Ama kazın ayağı öyle değil.
  • Bir kere Hakkı Paşa çok önceden Atina’ya gitmek üzere bir gemi ayarlamış. Punduna getirince Gani Bey’i haklayacak. Ama ya kendi ısrar ediyor ya Gani Bey: tek bilinen Beyoğlu’nda gece vakti bir muhallebiciye gidişleri.
  • Gani Bey eğlenceden çıkmış, hafif kafası güzel. Muhallebicide muhtemelen Cavid Bey’den bahis açılıyor. Daha evvelden küfürleştikleri malum Hakkı Paşa’yla kendisinin, alkol de olunca muhtemelen yine birbirlerine hakaret ediyorlar.
  • Muhallebicinin lavabosu var iç kısımda, dükkanı görüyor. Beyoğlu’nda mimarisi çok değişmemiş eski dükkanlar gibi esnaf lokantaları misali yani. Lavaboya gidiyor masadan kalkıp yüzünü yıkayacağını söylüyor.
  • Beyoğlu’nda tek el silah sesi patlıyor. Ortalıkta ceket kartal kanat omuzda külhaniler yok, nara atan yok. Ansızın patlayan silah sesi ahaliyi muhallebicinin oraya çekiyor. Kanlar içinde bir adam: Gani Bey vurulmuş yerde….
  • Meselenin bu yanı karışık. Kimi Hakkı Paşa nefsi müdafaa eyledi diyor, kimi de Gani Bey’i habersiz öldürdü diyor. Tabancayı çekip çekmediği belirsiz. Vurulma haberi hem saraya hem Arnavutluk taraflarına yıldırım gibi düşüyor.
  • Sultan Abdülhamid’in maiyetindeki bir ismi çekip vurmak ne demek? Üstelik Hakkı Paşa kaçsa da yaptığı biliniyor. Gani Bey fedaisiz gittiğinden önceden çağırtmış olma ihtimali yüksek Gani Bey’i. Sultan planlı bir iş olduğunu seziyor.
  • Halil Rifat Paşa’yı huzuruna çağırtıyor. Bursalı Hakkı Paşa’yı görevlendirerek neden yükselttiğini, olayla ilgisini soruyor. Sadrazam reddediyor söylenenleri. “Gani Bey’in ölümü doğaldır, yırtıcı kuşun ömrü az olur” diyor.
  • Saraydan geçiyor Halil Rifat Paşa ama Arnavutlardan geçemiyor! Arnavutluk taraflarının kan davaları (gjakmarrja) meşhur, Lek Dukagin’den müntakil Kanun’da yeri var, “besa”yla bağlantılı. Floodlarda bir de Yedikuleli Mansur’da değinmiştim buna.
  • Gani Bey’in vurulması önce kendi memleketinde hem tanınan biri olması hem de kabadayılığı nezdinde duyuluyor. Hakkında yakılan türküler vardır hala okunan.
  • Gani Beg Toptani türküsünde Türkçe ifadeler de geçtiğinden halkın kendisine nasıl baktığını da anlayabiliyoruz.

  •  Türkü hala okunuyor. Bilinen bir figür. Bu da eski bir versiyonu:

  •  Sözlerinde İstanbul’a “tebdil hava” amacıyla gittiği “fukaraya zekat” verdiği anlatılıyor. Efe türkülerinde falan çok sık rastlanan “yardım” motifi var. Merak edenler şu bağlantıdan okuyabilir: ( https://t.co/PQMWQ9Bvqd ) Myslym Lela yorumu da iyidir:

https://www.youtube.com/watch?v=JtAUTT9Zf0Y

  • Neyse efendim. Sonradan galiba Refi Cevad Ulunay’la konuşan Hakkı Paşa kendisinin oynadığı rolü bizzat itiraf ediyor, planladığı belli demiştim. Herkes bu cinayeti konuşuyor. Ustura Kemal dergisinde hikaye tefrika olarak yayımlanıyor, cinayetin kadın kaynaklı olmasını işliyor.

  • Kan davası güdülmeye başlayınca direkt ağabeyi Esat Toptani Paşa giriyor devreye. Arnavutluktan bizzat görevlendirdiği İşkodralı Hacı Mustafa’yı yolluyor İstanbul’a. Hacı Mustafa hem öldürmede hem pusuda maharetli, kabadayı takımından.

  • Tabi Hakkı Paşa aracı. Asıl failin Cavit Bey olduğu düşünülüyor, hasımlık onunla olduğundan ve sadrazamla irtibatı bilindiğinden. Mafios mefhumlarda göze göz kaidesi mühimdir. Bu yüzden İşkodralı Mustafa, Cavid Bey’in peşine düşüyor.
  • İşkodralı iki ay Sirkeci’deki Edirne Oteli’nde kalıp Cavit Bey’i takip ediyor. Nerelerde düşüp kalkar, nerede yatar, nereleri dolaşır adım adım izliyor. Kendisine de bilgi veriliyor tabi.
  • Şura-yı devlet toplantılarına gidip gelmek için Galata Köprüsü’nden kalkan ada vapurlarından birine biniyor genelde. İşkodralı kararını veriyor.
  • Ekim 1899. Bir Cumartesi günü Cavid Bey, Şuray-ı Devlet’ten çıkarak, Ada’ya gitmek için vapurun kalktığı Galata Köprüsü’ne geliyor her zamanki gibi. Olayı bu denli detaylı bilmemizin nedeni ünlü bir görgü tanığının olması!
  • O esnada Galatasaray’da yani Mekteb-i Sultani’de talebe olan ünlü yazarlarımızdan Refik Halid Karay mevzuyu bizzat görüyor, bizlere aktarıyor:

  • Cavid Bey tam iskelenin merdivenlerinden inerken İşkodralı Mustafa karşısına çıkarak toplu Karadağ tabancasını çekiyor. İki el silah sesi gümlüyor köprüde, insanlar kaçışıyor. İki kurşun yiyen Cavid Bey kaçmak isterken üçüncüyü sırtına yiyip yıkılıyor.
  • Oracıkta ölüyor Cavid Bey. Olayın kalanını Mekteb-i Sultani talebesi Refik Halid anlatıyor: “Arnavut kıyafetli, yani poturlu, cepkenli, başı beyaz, yayvan keçe külahlı bir adam merdivene saldırmış, Karaköy tarafına koşuyor.”
  • Tabi İşkodralı Mustafa kaçamadan yakalanıyor. Sorgusunda maffios mefhumlara binaen Esat Paşa’nın adını vermiyor. Kendisini normalde idam etmeleri gerekirken Arnavutlukta ortalık karışır diye hapse atıyorlar, malum Balkanlar cadı kazanı gibi o dönem.
  • İşkodralı Mustafa müebbet yiyor ama 1908’de Meşrutiyet ilan edilince çıkan aftan yararlanıp çıkacaktır. Oğlunun acısına dayanamayan Halil Rifat Paşa günden güne süzülüyor, istifa etmek istiyor neticede 1901’de vefat ediyor. Ama intikam bitmiyor.
  • Esat Paşa, kardeşinin ölümünü hep padişahtan bildiğinden belki de kendi siyasi ajandası için bir gerekçe teşkil ettiğinden hayatını hep bu istikamete göre çiziyor. (Resim: Kızıltoprak’ta bulunan Esat Paşa’nın yazlık köşkü)

  • Nitekim Esat Toptani Paşa, Sultan II. Abdülhamit’in 1909 tarihinde tahtan hal edilmesi sırasında bir heyetle Yıldız Sarayı’na gidip padişahın tahttan indirildiğini kendisine tebliğ edenlerden biridir.
  • 1912’de Balkan Harbi sürerken İşkodra Savunması sırasında Hasan Rıza Paşa’yı şehit ederek şehri Sırp-Karadağ kuvvetlerine teslim eden de o’dur. Siyasi hırslarıyla krallığa dek oynar. (Resimdeki bayrağı) Ama siyasi hırsı ve belki de intikam arayışı bir başka intikamı getirecektir.

  • Draç’ta Merkezi Arnavutluk Cumhuriyeti’ni kurar Sırpların desteğinde. Tüm Arnavutluğa hakim olmayı hedeflemektedir. Hayli karışık olaylar neticesinde Avrupa’nın oldu bittiyle bir Alman prensini kral olarak seçmesiyle bu emeline nail olamaz.
  • Bir şekilde bu emelinden vazgeçirilerek bakanlığa razı edilir. Politik bir komploya adı karışır, ipe götürülecekken İtalyanların bastırmasıyla idamdan kurtulur. Önce Roma’ya sonra Paris’e geçerek Sırbistan’la yakın temaslar kurmaya başlar.
  • Tabi o esnada Kosova ve İşkodra’daki işgallerden mülhem Sırplarla çarpışan Arnavut komitacıları falan var. Kendi hemşerileri de Toptani’nin Sırplarla yakın temasından ötürü kendi intikamlarını gütmeye başlarlar.
  • 1919’da Arnavutluk’a geri dönüşü engellenen Esad Toptani yine Paris’te dolanırken, peşine Arnavut komitacılarından biri takılmıştır. Sonradan Arnavut siyasetinde aktif olarak yer alacak olan öğrenci Avni Rüstemi’dir bu kişi.
  • Arnavut aşiretlerinin kurduğu “Luşnce Kongresi”nin destekçilerinden olarak Esad Toptani’yi ortadan kaldırmayı kafaya koyar. Nitekim 13 Haziran 1920’de Paris’te Hotel Continental önünde bir silah patlar.
  • Esad Toptani vurulmuştur. Cenazesi Paris’te Sırp askeri merasimiyle Sırp Askeri Mezarlığı’na gömülür. İntikam intikamı doğurur dedik ya. Onu vuran Rüstemi sonradan öğretmen olmuş ama siyasi kariyerini de sürdürmüştür. (Resim: Avni Rüstemi)

  • Avni Rüstemi de sonradan Kral olacak Ahmet Zogu’yla siyaseten ters düşecektir. Zogu, eski Toptani taraftarlarından olan bir adamını onu ortadan kaldırmakla görevlendirmiştir.
  • Nitekim 20 Nisan 1924’te Tiran’da Draç yolunda Zogu’nun adamı bir başka Arnavut komitacı değirmenci Jusuf Reçi, Rüstemi’yi vurup öldürecektir. Rüstemi’nin ölümüyle Arnavutluk’ta ortalık karışır silahlar patlar.
  • Arnavut ortodoks lider Fan Noli’nin destekçileri, Avni Rustemi’nin öldürülmesinden Zogu’yu ve Mat’taki aşiretleri sorumlu tutar. Haziran 1924’te köylü destekli bir ayaklanma Tiran’ın denetimini kazanır.
  • Haziran Devrimi, Noli’nin başbakan olması ve Zogu’nun Yugoslavya’ya uçuşu ile sonuçlanır ama uzun uzadıya girmeyelim netice vermez. Nitekim Zogu 1924-28 arasında önce Devlet Başkanı, 28-39 arasında da Arnavutluk kralı olacaktır.

  • Gani Bey’in türküleri hala söyleniyor, ama Esad Toptani onun kadar tutulmuyor. Avni Rüstemi’nin bugün Tiran şehrinde büstü var. Onu vuran Değirmenci Jusuf’un akıbetini öğrenemedim ama illa ki kan dökülmüştür yine.

  • İstanbul Beyoğlu’ndan Arnavutluğa, Paris’e dek uzanan bi öykü. Patlayan silahlar, dökülen kanlar ve geride kalmış ağıtlar, söylenceler. “Kılıç çekenlerin kılıçla ölmesi”. Kabadayılıkla başlayan, siyasetle biten bir mevzu.

Bu flood da burada biter. Başka korkulu,tarihli floodlarda görüşmek üzere. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola. İyi geceler efendim…

Bu Konu, Mehmet Berk Yaltırık @SonGulyabani  Kullanıcı adıyla paylaşımlar yapan, bir Twitter hesabının, paylaşımlarından derlenerek oluşturulmuştur…

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com | Pdf Kitap İndir | Telecharger Livre GratuitDescargar Libros Gratis | Free pdf download | Kostenlose eBooks |
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x