Rabıta Nedir? Nasıl Yapılır?

Hadi toplanın da size Türk tarikatlerinde olan enteresan bir bağlama tekniğini anlatayım. Müridler nasıl bağlanır akılları nasıl alınır? RABITA!

  • Tasavvuf islamdan etkilenmiş bir inanç sistematiğidir. Öncelikle tasavvuf ne islam ne bilmeyenler için kaba taslak bir açıklama yapalım ki aklınızda soru işareti kalmasın. Ve alta doluşacak ağzı bozuk şeyh bağımlılarının neye sinirlendiklerini öğrenmiş olun.
  • Tasavvuf Peygamber as devrinden yüzyıllar sonra ortaya çıkmış bir akımdır. Her hak dinin başına gelmiş bir olaydır. Allah dini yeryüzüne hep kendisinden başka şeylere ve insanlara tapılmaması için, yeryüzünde adaletsizliği silip adalet getirmek için indirmiştir!
  • Fakat her din daha sonra mistisizmin etkisine girmiştir. Çeşitli uyduruk ritüeller, acayip sonradan uydurulmuş ibadet çeşitleri, ve Allah ile aldatarak kendilerine ibadet ettiren din adamları maalesef her hak dinin vardığı nokta olmuştur.
  • Allah yeryüzünde hep büyüklük taslayan idarecilerin zulmünden halkı kurtarmak için peygamberler göndermiş ve onlara yeni kanunlar vermiş, bu şekilde adaleti tahsis etmiştir. Fakat bu zalim idareciler bitse soyları bitmez ya hani. Onlar bu kanunları yine gelip kaldırmışlar.
  • Bu idareciler kendilerini Rab olarak gördüklerinden dolayı iktidar sahipleriydiler. Çünkü ancak bir ilah insanlar üzerinde hüküm sahibi olabilir ve onlara kanunlar belirleyebilirdi. Rab kelime anlamı olarak da efendi demektir zaten.
  • Daha sonraları ise her dinde olduğu gibi o dinin büyük alimleri, önemli zatları saygıyla anılmaya başlanır. İslam buna önlem almıştır. Misal islamda heykel yapılamaz. Resim yapılamaz. Türbe yapılamaz. Mezarlıklar mescid haline getirilemez.
  • Bu önlemler uzun bir süre işe yaramıştı. Saygı duyulan büyük zatlar dillerde kalıyordu. Ama somutlaştırılamıyorlardı. Bu sayede mekkelilerin ya da Hristiyanların yaptığı hatalara düşülmüyor, zatların heykeller ikonalar ve kabirlerini yapıp zamanla onlara tapar hale gelmiyorduk.

  • Emeviler dönemi saltanatın başlangıcı halinde olsa ve zulüm doğmuş olsa da bir islam hakimiyetinden söz edebiliriz. Çünkü hala hayatta sahabeler ve tabiin halk vardı. Halk devleti de yaptıklarını da islam terazisinde tartabilecek yetkinliğe sahip kaliteli bir toplumdu.
  • Fakat abbasiler eyyubiler osmanlı vs gibi dönemlerde iş biraz laçkalaşmaya başladı. Şatafatlı büyük saraylarında lüks içindeki sultanlar islamı oyuncak ettiler. Yalancı alimler piyasaya sürdüler. Kendi işlerine yarayacak fetvalar ürettiler.
  • işte bu dönemlerde çoook çeşitli sapık toplumlar oluştu. Çünkü topluma yol gösterecek insan sayısı ilk dönem kadar çok değildi. Fatımiler, mutezile, karamitler, sufiler, çeşitli enteresan mezhebler…
  • Tabii bu laçka dönemde halk arasında eski cahiliyeden ne varsa geri dönmeye başladı. İçki fuhuş faiz gibi toplumun ruhunu alıp götüren her faaliyet serbest bırakılmıştı. Zenginlik var. Ama bu zenginlikler zevk sefa için harcanıyordu.
  • Herkesin halinden memnun olduğu bu cahiliye döneminde din, vicdanlarda kalplerde bir esameye dönüşmüş, tüm kanunların hiçe sayıldığı yerde devletler sadece savaşa giderken Allah, cennet, cihad gibi dini kavramları hatırlar olmuştu.
  • Tabii bunca batıni hareketin de içinde bulunduğu fikirler zamanla sistemleşmeye başladı. Allaha bağlılık zordu. Yerine onun yüce bir kulunu seçip ona bağlılık daha kolaydı. Çünkü fazla bişey istemiyorlardı. Hatta birçoğunda kampanyalar bile vardı!
  • Bazı tarikatler oluşmuş gruplar meydana çıkmıştı. Bunlardan bazıları “bizde namaz yok” demişler bazıları “bizde oruç yok” demişler hatta işi ileri götürüp “bizde şeriat yok şeyhe bağlı olan herkes affedilmiştir günah vs yok” demişler.
  • Bunun örneği hristiyanlığı avrupaya yayan adamın örneğidir. Pavlus. Bu adam romaya gitti ve hristiyanlığı anlatmaya başladı. Fakat talep az olunca kampanyalar yaptı. Sünnet olma ve çeşitli yasakları haramları yok etti. Ve dedi ki sizin günahlarınızı isa ödedi. sadece iman edin.
  • Bizdekiler de bu olaydan etkilenmiş olacak ki “bizim namazımızı ali kıldı orucumuzu ali tuttu” demişler bu ibadetlerden kendilerini muaf tutmuşlardı.
  • Yine katolik hristiyanlığa baktığımızda diğer mezheplerden daha serbest olduklarını ama çeşitli tütsü üfleme kandil yakma şarap aini vs gibi basit ritüellere indirgenmiş bir dine sahip olduklarını görürüz. Tek şart vardır! Papaya bağlı olmak! Şeyhe bağlı olmak çağrışım yaptı mı?

  • Peki bağlılık tamam ama bunu nasıl koruyabiliriz? Türbeler tamam, çeşitli fısıltıyla yaydığımız uyduruk kerametler tamam, şeyhe karşı derin bir saygı duyarak herkesi buna davet edip kitle psikolojisi oluşturma etkinliği tamam! Peki nasıl daha sağlam yapabiliriz?
  • Tabii ki Rabıta! Rabıta akşam namazı ve sabah namazı sonrası oturduğunuz yerde şeyhinizi hayal etmenizdir. Bazen Siz mezarda ateşler içindeyken sizi kurtarış senaryosu olabilir. Bazen Allahtan inen bir nurun ondan çıkıp size ışık hüzmesi olarak gelmesi mizanseni olabilir!
  • Akşam namazı vakti iş çıkış vaktidir. İnsanların en yorgun ve dinlenmeye ihtiyaç duydukları andır. Namazdan sonra yapılacak oturma ve hayal etme ayini dinlenen vücutla direkt bilinçaltınıza iz bırakacak bir hayal etmedir!
  • Sabah namazı ise insanın zihninin en açık olduğu dinlenmiş fakat uykulu bulanık bir vakittir. O anda işlerinizi nasıl yapacağınızı düşünseniz emin olun daha iyi sonuçlar alırsınız başarılı olursunuz. O an yapılan bir rabıtanın sonucu da daha sıkı bir bağlılıktır!
  • Benim sorularım ise şunlar: Hiç bir şekilde islamda olmamasına rağmen yaptırılan bu uyduruk ibadetin maksadı nedir? Bir insan sabah akşam en boş anında düşündüğü şeyhe ne oranda bağlanır? Bu fikri siz edinemezsiniz size bunu şeytan mı akletti?
  • Sadece belli islam ülkelerinde yaygın olan tasavvufun (Türkiye, pakistan, afganistan, fas, iran, azerbaycan vs) insanlardan neleri alıp götürdüğüne dikkat çekmek için bunu yazdık. Cahiliye döneminden daha da müşrik bir hale gelmemek için okuyun ve okutun inşaallah. #dayıoriginals


Editörün Önerisi; Menzil Tarikatı; Gavs Kimdir? Nasıl Çalışırlar? Mal Varlıkları Nedir?

Yazar; DAYI

Abone ol
Bildir
guest
31 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
Anonim
Anonim
2 yıl önce

islamı ve dini kendi açından yorumlamışsın bilgilerde doğru olsa.kitaplardan bi araştır hatalarını düzelt

Anonim
Anonim
2 yıl önce

الرابطة هي بدعة من الصوفية, فالنبي صلى الله عليه و سلم لم يفعلها, ثانيا: للوصل لله تعالى لا يوجد حاجة لتدخل بشري (واسطة – وسيلة) فالله جل جلاله اقرب اليك من حبل حبل الوريد,

احترامي لكل الأطياف السنية. و احترامي لكل الشيوخ و ليجمع الله شملنا بعد ان شتته الغرب, اسف للكتابة باللغة العربية فقد خشيت ان افتهم خطأ ان كتبت بالتركية.
و السلام عليكم

AHMED NADİR OSMANLITORUNU
AHMED NADİR OSMANLITORUNU
Cevap verdi;   Anonim
6 ay önce

قال النبي صلى الله عليه وسلم من كذب علي متعمدا فليتبوأ مقعده من النار
ان آدم عليه السلام تاب على ذنبه بواسطة سيدنا محمد صلى الله عليه وسلم والنبي بواسطة ايضا.

Mustafa Mehmet
Mustafa Mehmet
3 yıl önce

Tasavvuf; Hazreti Peygamber’in Ashabıyla Yaşadığı İkili İlişkidir…Tasavvuf da dinin bir cüzü

Tasavvuf; Hazreti Peygamber’in Ashabıyla Yaşadığı İkili İlişkidir. Bunda Yanlış Olmaz. Tasavvuf da dinin bir cüzü. Tasavvufu reddedemeyiz. Tasavvuf dinin ihsani, irfani, ahlaki boyutudur… 

Cibril Hadisi meşhurdur. Hz. Ömer’den mervidir bu hadisi şerif. Hadis kaynaklarımızda Cibril Hadisi diye geçer. Sahabi rivayet eder ki bir gün temiz, pak giyimli; genç, siyah sakallı, beyaz sarıklı beyaz elbiseler giymiş yabancı, tanımadığımız, Medine’nin dışından birisi Mescid’de Cenabı Peygamber’in huzuruna geldi. Selam verdi. Cenabı Peygamberimizin önüne edeple oturdu. O kadar yakına oturdu ki onun dizleri ile Cenabı Peygamber’in dizleri birbirine değdi, diz kapakları birbirine temas etti. Bu kadar Peygamber’e yakın oturdu. 

Biz taaccüp ettik, baktık biz onu tanımıyoruz. Medineli değil ama üstünde de hiç uzaktan gelmiş emaresi yok. Dışarıdan geldi diyelim ama bu sıcağa rağmen bu kişide ter yok. Çölden gelmiş biri desek elbiselerinde biraz toz olur, hiç toz yok. Hiçbir yorgunluk izi yok. Sanki aylardır ordaymış, Efendimiz’i bekliyormuş sanki. Birbirimize sorduk sen tanıyor musun bunu, kimse tanımıyor. 

İzin istedi Rasulullah’tan; müşküllerim var onları sormak istiyorum ya Rasulallah. Efendimiz müsaade buyurdu, sormaya başladı. 

– Bana imandan haber verir misin ey Allah’ın Rasulü? Bana imanı tarif eder misin? 

Sultanulenbiya ona imanı tarif etti. İmanın bilinen şartlarını, bizim halk arasında amentü diye bildiğimiz: Allah’a, Kitabullah’a, peygamberlere, meleklere, ahirete ölümden sonra dirilişe ve kader dediğimiz her şeyin Allah’ın takdiri ile olduğuna inanmayı ona tarif etti. O kişi cevaben “Sadakte ya Rasulallah – Sen ne doğru söyledin ya Rasulallah!” dedi. Ömer efendimiz buyurur ki, biz buna da şaşırdık. Hem bilmiyor, Peygamber’e sordu; hem de diyor ki, ne doğru söyledi. Yani biliyor gibi de tasdik ediyor… 

Tekrar sordu ki: “İslam’dan bu sefer haber ver ya Rasulallah, İslam nedir?” Cenabı Peygamber yine malumunuz olan İslam’ın şartlarını ifade buyurmuştur. 

Bu ayriyeten yine bir hadistir: “İslam beş temel üzerine bina edilmiştir.” buyurur Cenabı Peygamber. Şimdi biz bu hadisi şerifi de işlerken, anlatırken “İslam beş şarttır” diye anlatıyoruz ki bu yanlıştır. İslam’ın şartı beş değildir muhteremler. İslam’ın ana, temel esasları beştir, şu binanın kolonları gibi. Bu bina sırf o kolonlardan ibaret değildir. Şart dediğiniz şey bir şeyin tamamıdır. Şartın içine daha başka bir şey sokamazsınız. Eğer İslam’ın şartı beş olsa içine daha bir şey sokamazsınız. İslam’ın temel özellikleri beştir, farklı özellikleri vardır. Burası farklı bir konu… 

Rasulullah Efendimiz bilinen bu temel prensipleri ona zikrediyor: Şahadet, namaz, oruç, zekât, hac bunları ifade ediyor. 

Bu kişi tekrar “Saddakte” diyor, tasdik ediyor. 

Bu sefer Efendimiz’e soruyor: “İhsan nedir ya Rasulallah, bana ihsandan haber verir misiniz?” Efendimiz de ona: “İhsan bir kulun Allah’ı görürmüşçesine ona kulluk yapması, ibadet etmesidir. Kulun Allah’ı görmesi mümkün değildir, Allah’ın daim kendisini gördüğünü unutmaksızın, bunu düşünerek bu teemmül ile ibadet etmesidir.” buyuruyor. Sen Allah’ı görmesen de Allah’ın seni gördüğünü düşünerek ibadet etmendir… “Sadakte ya Rasulallah!” diyor… 

Kıyametle ilgili farklı sorular da soruluyor daha sonra misafir müsaade istiyor, kalkıyor Mescid’den çıkıyor. Efendimiz sahabenin şaşkınlığını, bu kişinin kim olduğunu merak ettiklerini bildiği için: “Çıkın bakın nereye gitti!” buyuruyor. Mescidin avlusuna çıkıyorlar Medine dümdüz bir yer, avluda kimse yok. Ne sağa gitti ne sola gitti. Bu şaşkınlıklarını daha da artırıyor. İçeri gelip diyorlar ki: “Kimdi o ya Rasulallah?” Efendimiz buyuruyor ki: “O kardeşim Cebrail idi. Size dininizi öğretmeye geldi.” Sorduğu sualler ile size dininizi öğretmek için geldi…

Şimdi buna “Din!” diyor Cenabı Peygamber. Dinin üç ana boyutunu görmüş oluyoruz bu hadiste. Ne bu üç boyut? İman boyutu, İslam boyutu, İhsan boyutu. Bunun bize yansıması nasıl oluyor? 

İmanın bize yansıması akidevi meseleler. İtikad diyoruz buna. Medreselerimizde, ilahiyatlarımızda vs. resmi dini okullarımızda da bu ders olarak okutuluyor. İtikad veya kelam da deniliyor buna. Kelami ekoller var, biz bunları kabul ediyoruz. Mesela bizlere sorsalar sen hangi kelami ekole tabisin akidede senin mezhebin nedir? Biz Maturidiyiz diyoruz. Biz Maturidi mezhebine tabiyiz. Daha doğuya doğru gittiğimizde oradaki kardaşlarımız Eş’ari ekolüne tabi, onlar biz Eş’ariyiz diyorlar. Arap yarımadasına, Afrika’ya doğru gittiğimizde biz Selefiyiz diyorlar. Allah herkesinkini mübarek etsin. Bunlar adeta Cebrail’in öğrettiği dinin birinci temelinden zuhur etti. İman nedir sorusunun bugünkü tezahürü kelami mezheplerdir. Bununla kimsenin problemi yok. 

İslam nedir sualinin günümüzde ki açılımı fıkhi ekollerdir. Hanefilik, Şafilik, Malikilik, Hanbelilik. Biz bunların hepsine hak diyoruz. Bunlar ile de kimsenin sorunu yok. 

Dinin üçüncü temel boyutu ihsan. Bu da o dinin içinde. “Dininizi öğretmeye geldi!” buyurdu ya, öğrettiklerinden birisi de ihsan nedir suali idi… İhsanın günümüzde ki açılımı da tasavvufi ekollerdir. Halk arasında tarikat diye bilinen Nakşibendilik, Kadirilik, Rıfailik, Mevlevilik, Dessukilik vs. Cenabı Hak hepsinden ebediyen razı olsun. Çünkü bunlar Allah’a giden yollardır. “Mahlûkatın nefesleri adedincedir.” buyuruyor Cenabı Peygamber. İhsanın açılımı da tasavvufi ekollerdir. 

Şimdi bizim akidevi ekoller ile problemimiz olmayacak, fıkhi ekoller ile problemimiz olmayacak, bunların hepsine hak diyeceğiz ama aynı dinin içinde bulunan, aynı hadisin manası olan ihsani ekollerle tasavvufi ekollerle problemimiz olacak, buna şirk diyeceğiz… Bu sakat bir anlayış… 

Cenabı Hak ayetinde bize ne buyuruyor: “اَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍۚ – Siz dinin bir kısmına inanır da bir kısmını inkâr mı edersiniz?” (Bakara,85) Şimdi biz tasavvufu inkârla dinin bir kısmını inkâr etmiş oluruz. Tasavvuf da bu dinden bir cüzdür. Dinin ihsani boyutudur, ahlaki boyutudur. Bunu reddedemeyiz. İçinde oluruz olmayız bu ayrı, ama kavram olarak bunu reddedemeyiz.

Ahlak-ı Peygamberi’dir tasavvuf. Tasavvuf Hazreti Peygamber’in ashabıyla yaşadığı ikili ilişkidir.

mutlakaoku.com | Pdf Kitap İndir | Telecharger Livre GratuitDescargar Libros Gratis | Free pdf download | Kostenlose eBooks |
31
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x