Batı’ya ve Batı aydınlanmasına Oktay Sinanoğlu ile paralel bir pencereden bakan Ali Şeriati’nin, aydın kavramının doğuşunu, tarihsel gelişimini ve bize olan yansımalarını ele aldığı ‘Aydın’ eserinden, önemli gördüğüm ve altını çizdiğim kısımları paylaşıyorum. [flood]
- Aydın olma ve aydınlanma meselesi, orta çağdan sonra ortaya çıktı ve bu fikir, 19.yy’dan sonra Avrupa dışındaki (Afrika, Asya vs) ülkelere girdi. Bireylerin kendini tanıması çok önemlidir. Kendisini tanımayan aydının, toplumu tanıyamaz ve iddia ettiği misyonu gerçekleştiremez.
- Biz Asya, Afrika ve Latin Amerika aydınları, Batı aydınlarının bir fotokopisi gibiyiz. Ne bir azı ve ne bir fazlasıyız. O halde “orjinal kaynağı” (Avrupa aydınını) tanıyıp, yorumlamadan kendimizi tanımamız ve zayıf ve güçlü yönlerimizi anlamamız mümkün olmayacaktır.
- Aydın dediğimiz, Avrupa dilinde “entelijansiya”dır Entelijans bir insan anlayışlı, akıllı ve düşünen insandır. Bedensel iş yapanlara işçi denir, Zihin işi, fikri iş yapanlara ise entelektüel denir.
- Bizim aydın olarak adlandırdığımız entelektüel sınıf; örnek olarak, öğretmenler, akademisyenler, avukatlar, hakimler, mühendisler, doktorlar vb insanlardan ibarettir. Bunların hepsi entelektüel sınıfına girer. Peki bunlar aydın mıdır? Kesinlikle hayır.
- Her tahsil gören ve diploma alan, entelektüel aydın sayılamaz. Çünkü, aydın kelimesi başka bir sıfatı ihtiva eder. Aydın, açık bir düşünceye sahip kişi demektir. Aydın, iyi eğitimli veya eğitimsiz olabilir ama toplumunu mutlaka iyi tanır ve anlar.
- Aydınlar, sınırlı, durgun ve donuk düşünmeyen insanlardır. Kendi zaman ve konumlarına, memleketinin konumuna, toplumlarında söz konusu olan meseleye teşhis koyarlar. En sağlıklı şekilde yorumlar ve sonuç çıkararak, bir diğerinin anlamasını sağlarlar.
- Bu entelektüel sınıf nasıl oluştu Entelektüeller, yani diplomalılar, 17. asırda Avrupa’da oluştu. Orta çağdan sonra din alimlerine ve Katolik alimlerine karşı ayaklandılar. Çünkü kilise bilimle uğraşanların derisini yüzüyordu. Akıl ve eleştirel düşünce dondurulmuştu.
- Her yenilik bid’at ve her buluş küfür sayılıyordu. Din dışı okullarda yeni bilimleri okudular ve toplum hayatına nüfuz ettiler. Eskiden bir topluma girdiğimiz zaman, o toplumun alimi, okuma yazma bilen ve dinle ilgilenen bir kaç kişiydi. Diğerleri de beden işçileri idi.
- Bu iki sınıfın yanı sıra,şimdi 3. bir sınıf daha oluşmuştu: diplomalılar-entelektüeller Toplumdaki gerçekler, ihtiyaçlar, özel şartlar ve gelişmelerin neticesinde bu sınıf meydana geldi. Orta çağ din alimlerinin baskılarına ve zulümlerine karşı bu sınıf oluştu.
- Din alimlerinin fikri seviyesi şuraya kadar düştü: bir iğnenin ucunda kaç melek durabilir? Böyle bir toplumda aydın sınıfın tepkisi şu oldu: yenilik tutkusu, değişme hırsı ve böylece gelenekten ve geçmişten nefret. Bunun neticesi olarak 17. yy Avrupa aydın sınıfı doğdu.
- Bu aydın sınıfın özellikleri 1. Avrupa aydın sınıfı ‘Ruhani istibdadın’ zorba otoritesinden kurtulup özgürleşmek için din karşıtı veya dinsiz olur. 2. Papanın evrensel insanlık ve dünya vurgusuna karşı milliyetçidirler nasyonalisttirler.
- 3. Aristokrasiye, özel sınıfların yönetimine karşı ve halkçıdırlar çünkü feodaliteye de tepkilidirler. 4. Avrupa aydını bütün bu tepkilerinde haklıdır, sebep-sonuç ilişkisi vardır. Sonuçta devrim yaparak Avrupayı ilerlettiler.
- Diğer coğrafyalara etkisi 19.yy da etkisi zirveye ulaşan aydın sınıfı kendi özelliklerini diğer coğrafyalar ve İslam ülkelerindeki aydınlara verdi. Fakat doğuda ve özelde İslam ülkelerinde Avrupa’nın aydın sınıfının doğuşuna neden olan tarihsel ve sosyal hadiseler olmamıştı.
- Doğu ve İslam toplumlarına kopya aydınların etkisi Bu kopya aydınlar İslam toplumlarında hemen dinle mücadeleye girdi. Ancak sosyolojide bir kural vardır: bir toplumda mantıklı ve faydalı olan bir gerçek başka bir toplumda zararlı ve mantıksız olabilir.
- Nitekim Avrupa’yı ilerleten aydın sınıfının özellikleri, İslam ülkelerini felakete sürükledi. Doğu ülkeleri ve İslam ülkeleri kapitalizmin, emperyalizmin ve tüketim kültürünün saldırısına uğradı, fikri yaşam çöktü.
- Trajik bir şekilde, 17. yy öncesi ve sonrası Avrupa ile 17. yy öncesi ve sonrası doğu toplumlarının durumu bakınca sonuçların birbirinin tam zıttı olduğu görülür. Dinin bir baskı aracı olarak kullanıldığı Batının yükselişine vesile olan fikir, bizi asıl olandan uzaklaştırdı.
- Sözün coğrafyası; Bir söz sadece bir yerde hakikattir ve geçerlidir. Aynı söz başka bir coğrafyada ve toplumda geçersizdir mantıksızdır. Avrupalı aydınların özelliklerini alan İslam toplumları kendi toplumlarının ihtiyaçlarını göremez, ve sonuçlar istenenin tam tersi olur.
- Aydın sınıfının bilimciliği Dine dayanan eski alimlerin aksine bilime dayanırlar Gözlemlenen ve duyularla ölçülebilen şeyler bilimin konusudur Sadece bilimin söyledikleri hakikattir, hakikate bilim yoluyla ulaşılır Bunun dışındaki bilgiler güvenilir ve kesin bilgi değildir.
- 16.17.18. yy Aydınları neden bilimciliğe sarıldı; Bu hem mantıksal bir tepki hem de bir aşırılık, saldırıydı. Çünkü tabiatın kanunudur; ifrata verilen tepkiler genelde tefrittir, ve tefrite verilen tepkiler genelde ifrattır.Sosyal meselelerde böylece saldırı ve savunma olur.
- İnsanlık daima ifrat ve tefrit halindedir. Maddecilikte aşırı gider dinden kopar, tepki olarak dinde aşırı gider dünyadan kopar. Avrupa bilimciliğe sarıldı, çünkü bilimin, kendi milletlerinin güçlenmesi, kurtuluşu ve halkın refah düzeyinin artmasını sağlayacağına inandılar.
- Sapkın bilimcilik; Bilimcilik bilimi sadece üretim ve tüketimin, materyalizmin hizmetine vermiştir. Ben herkesten, her şeyden çok bu bilimciliğe saldırıyorum. Bu bilimin adı ‘’yeni skolastik’’tir. Çünkü bilim önceden kilisenin esiriydi. Şimdi ise sanayi ve kapitalizmin esiri.
- Ben ne özgür bilime inanıyorum ne de sorumlu bilime. Bu inanışlar; keşif, bilgi ve düşünceyi halkın hayatından, kurtuluşundan uzaklaştırır. Gerçeklik maslahat için feda edilmemelidir. Maslahat da gerçeklik için feda edilmemelidir. Maslahat gerçekliğin gereğine uymalıdır.
- Bilime hedefler tayin ederek yeni skolastik oluşmamalı. Bilimcilerin şu iddiasını kabul etmiyorum: ‘bırakalım bilim, hedeflerini kendisi belirlesin ve gittiği yere bizi de götürsün’ Çünkü bilim rehber değildir. Bilim, bizi hedeflerimize götürecek bir araçtır, öyle kalmalıdır.
- Avrupalı aydın bu devrimi kendi ihtiyaçlarından dolayı yaptı. Doğulu aydınlar ise kopyaladı. Bu kopya aydınlar bir kurtçuk gibi Batı emperyalizminin zehirli kültürel, ahlaki, felsefik ve fikri özelliklerini doğunun köklü ağaçlarının içine enjekte etti ve toplumları çökertti.
- Bu asimile kurtçuklar ahlaki ve insani asaletleri içten içe kemirdiler. Oysa Avrupalı aydınlar halkın özgürlüğü uğruna canlarını feda ettiler. Doğu toplumlarında kopya aydınlar oryantalizm kapsamında sosyologların projeleriyle oluştu.
- Bu kopya aydınlar kendi toplumlarını Avrupa’nın pazarı haline, onların ürünlerinin alıcısı haline getirdi. İnsanların kültürünü, medeniyetini maneviyatını fikri birikimlerini yok ettiler ve insanlıklarını aldılar.
- Artık Avrupalı insan idi dünyada geri kalanlar ise ‘’yerli’’ ve tüketici idi. Keşke bütün yer altı ve üstü kaynaklarımız, bütün maddi varlıklarımız sömürülseydi de insan olarak kalabilseydik.
- Sordel diyalektiği Bir efendi, bir güçlü, öteki bir ferdi şahsiyetinden, özünden koparsa, ezse ve aşağılasa, onda aşağılık duygusu meydana gelir; kendisini hakir görür ve ötekini büyük hisseder.
- Kendi özünden kopan bu kişi veya toplum, kendinden nefret eder, kendini inkar eder, kendinden utanır, dilini ve dinini unutur ama ötekinden korkar. Onunla ilişki kurmak ister ve ona sığınır, ona benzemeye çalışır. İşte modern-ilerici aydınımızın durumu budur.
- Biz belki 19. yydan önce de gerideydik ama asildik ve kendimizdik. Kendimizi aşağılık, kişiliksiz, köksüz ve temelsiz hissetmiyorduk. Değerler bizden kaynaklanıyordu. Şimdi bunlar bizim malımız değil. Mütefekkirimiz özüne dönmek ve asalet istiyor, ama yine tercüme yabancıdır.
- O halde Aydın kimdir? İçinde bulunduğu tarihsel ve toplumsal süreçte insani konumunun bilincinde olandır. Bu bilinç zorunlu olarak ona sorumluluk yüklemiştir Okumuş veya okumamış olabilir Halka yönelmişlerdir, bir peygamber gibi görev yaparlar.
- Ne eski alimler ve bilginler sınıfından ne de avam sınıfındandır. Geleneğe esir olan avamdan olmadıkları gibi, soyut ve zihinsel kavramların esiri olup bilimsel ve içsel keşif ve kerametlere boğulan bilginler, filozoflar rahipler ve ariflerden de değildirler.
- Aydınlar halka kurtuluşu anlatır, uyuşuk toplumları uyandırır,öz bilinci kazandırmayı hedefler. Çünkü büyük medeniyetler ve görkemli sıçramalar öz bilinçle yapılabilir. Aydılar halka hakikati haykırır, harekete liderlik eder ve topluma ileri gitmeyi öğretir.
- Aydın olma bir hidayet ilmidir; Aydın kelimenin tam anlamıyla eleştirel bir görüşe sahip kişidir, bu kadar! Bunu bilginler yapamaz, onlar sadece bilimsel güç verir. Kur’an ve İslamda ilimden kast edilen ne dini bilgi (fıkıh, hadis vs) ne dünyevi (fizik, matematik vs) bilgidir.
- İslamda ilim ve bilgi, özel bir insani bilinç, vicdani bir basiret ve ilahi bir aydınlanmadır. Bu Ebuzer’de olup İbn-i Sina’da ve Molla Sadra’da olmayandır, ilahi bir nurdur.
- Sorumlu aydın kimdir; Dünya, toplum ve tarihteki konumunun sorumluluğunu bilen kişidir. Dünya ile ilişkisinde ahlaklı davranmaktan sorumludur. Toplumla ilişkisinde toplumun gelişiminden sorumludur. Topluma bilinç kazandırıp hangi yöne nasıl gidileceğini gösterir.
- Bu sorumlulukları uğrunda güçten ve kendi hayatından vazgeçer. Aydının tanımı evrensel değildir ve her zaman aynı değildir. Tarihe ve toplumun ihtiyaçlarına göre değişmektedir. Bir dönemde kurtuluş mücadelesi verilirken aydın bağımsızlık mücadelesi verir.
- Kurtuluş mücadelesi sonrasında kendi içinde eşitlik ve adalet mücadelesi verir. Böylece sorumlulukları değişmektedir.
- Modern aydın-gerici aydın; Birisi şu kitaplar ve makalelerin mütercimidir, öteki ise bunların. Modern aydınlar garpzededir, kişiliksiz, amaçsız, eğlenceci ve taklitçidir. Kendisini unutmuştur, düşünceleri felçtir. Bunlar artık ‘şey’ insanlardır, her şeyleri şekil ve maddedir.
- Gerici aydınlar ise taşlaşmış bir mürtecidir, geleneksel, kalıtsal kalıplar içinde donmuştur. Kapalı bir düşünce sisteminin tutsağıdır. Gerçek aydın bu iki kalıba da sığmaz. Ne moderndir ne gelenekselci. Bu iki kalıp hem avamı hem entelektüeli bilinçsizce kendi tutsağı eder.
- Tekdüze ve zifiri karanlıkla geçen yaklaşık bin yıldan sonra 17. yüzyıl ‘akıl’ 18yy ‘aydınlanma’, 19yy ‘ideoloji’ ve 20yy ‘analiz’ asrı olarak adlandırıldı.
- Bizim aydınlarımız, belirli bir buhran ve mücadele neticesinde ortaya çıkmış, fikri ve ideali kendi temelleri üzerine oturtulmuş olan Batının aydınlarının kopyasıdır. Onların içinde bulundukları durumdan kurtaran fikirlerle, teşhis olmadan ameliyat edildik, ve zehirlendik.
- Bu suretle, bize fayda değil zarar getirmiş oldular. Asalet, ilerleme ve medenileşmeden ayrı bir meseledir. Biz en çok bu asaletimize muhtacız. Aydınımız Sordel diyalektiğinden, kendi kendine oryantalistlik etmekten kurtulmalı, acilen düşünmeye ve eleştirmeye başlamalıdır.
- Okuyan arkadaşlara teşekkür ederim. Mümkün olduğunca kısa tutmaya çalıştım ama bu kadar oldu. Bunları seçip buraya geçirmek epey zaman ve emek istiyor. Madem ki bu zamanı ve emeği harcadık, paylaşıp başkalarına da ulaşmasını sağlamanızı rica ediyorum. Teşekkürler. Vesselam.
Yazar; Aliya@aliyabegovic_
Bana bir katkısı oldu… Ama Tekrar okunmasi gerekir benim açımdan.