Bu gece kabadayılı flood yapacağım. “Maffioslaşmanın Tarihi”ne, kavramlara, biraz da Yedikuleli Mansur’un yazılmasına değineceğim. Toplaşın!
- Hatırlayan takipçiler olacaktır. Daha önce mevzuya kıyısından köşesinden değindim. (Kabadayılar, eşkiyalar, töreleri, tarihleri vb.)
- Bu gece bunları nasıl araştırdığıma ve nihayetinde Yedikuleli Mansur nezdinde nasıl kurguladığıma değineceğim. Zira “kaynak” sıkıntılı. Sıkıntılı çünkü “yazıya”, “kitabi” olana pek az başvuruyorlar. Çünkü örfiler, yereller. Kendi hukuk ve ahlak “sistemlerine” sahiptirler. Sistem dediysem belirli bir şey değil. Bir tür davranış kodu. Zaten bunun içindeler, yaşıyorlar. Bir şekilde öğreniyorlar, genelde yaşayarak, Meselelerini yerel ahlak ve yerel hukuk bağlamında ele alıyorlar. Yöresine dönemine göre töre, besa, racon, omerta, delikanlılık vb. deniyor.
- İçindeyken gayet olağan geldiğinden dışla temasta çatışma kaçınılmaz oluyor. Neyle? Merkezi kanun, ahlak ve otoriteyle. Kendi içlerinde kendilerine saygıdeğer kişi, yiğit kişi, delikanlı kişi diyorlar. Merkez direkt işaretliyor: Eşkiya, hayduk, kabadayı vb.
- Bugün “mafia” tabiri (biraz da Puzo’nun meşhur romanı ve filmle) yaygın ve “organize işleri” tanımlamak için kullanılıyor. Ancak tabirin çıkış noktası meseleyi tanımladığından bu tabirin yaygınlığında haklılık payı vardır. Sicilya’da bir tür direniş grubu. Adanın dışından gelenlere karşı bir iç dayanışma. Göç edilen yerlerdeki İtalyan muhitlerinde kenetlenme. Yerel güç odakları. Baba (The Godfather) romanını okuyanlar bilir. Her şey önceden ayarlanmış gibidir. Doğuştan bir düalite (çifte ahlak-hukuk) söz konusudur. Onların hukuk, bizim hukukumuz. Onların ahlakı, bizim ahlakımız. Onların işi, bizim işimiz (Cosa Nostra). Romanda daha belirgin işlenir.
- Murat Çulcu, altı ciltlik “Türkiye’de Maffia’laşmanın Tarihi” başlıklı araştırmasında detaylarıyla anlatır. (Kaynaklı vs. okumak isteyene) İster mafia gibi teşkilatlı olsun ister bizim kabadayılar gibi tek tüfek tek tabanca gezsin bu anlayış bu havzada kabul görür. Yöreler ve dönemler değişir tek bir dayanak noktası aynıdır. “Bizim meselemiz”, yahut “Kol kırıldıysa yen içinde kalmalıdır”. Yani: Omerta.
- Omerta suskunluk demektir. “Bizim meselemiz”de susulmalıdır. Ceza yabancı otorite aracılığıyla değil doğrudan verilir. Bu anlayış dışarıdan illegal gibi görünür ama içte gayet doğaldır. Delikanlı ol deriz, besa (söz) edelim derler, racon (zagon, yöntem) derler. Kendi içerisinde olağandır, hayata, günlük dile sirayet etmiştir vb. Murat Çulcu’nun bir “mafia romanı” vardır 97 basım. Baykuşlar Vadisi. Roman teknik açıdan sorunlu (yazarın kendisi de söylüyor) ama mafia mantığının değindiği noktaları açıklıyor bir hikaye etrafında. Fakılu adlı kasaba etrafında dönen olaylar yok artık dedirtse de ahalinin “içine doğduğu” anlayış bellidir. “Susmaları” anlatılır özetle.
- Susma-omerta, söz, yol, yöntem, zagon. Hep birbiriyle ilintili. “Söz”le alakalı. Yani dayanaksız, esnetilebilir, bükülebilir. Bu da diğer yönü. Yani öngörülen hasımla teke tek kapışmadır. Ama tarih, tecrübe, ağır ve türküler binlerce pusu hikayesi aktarır. Esnetilebilirdir. Neye göre esnetilir? Ortak çıkara göre. Arzu edilene göre. Güce sahip olan, belli şeyleri (düşmanları dahil) çıkara göre belirler. A köyünün kabadayısı arazi meselesi yüzünden B köyüne hörelenir, arada vuran vurulan olursa geriye hakaret eden yahut öven türküler kalır. Çakırcalı türkülerde övülür, Yörük köyleri kendisini destekler. Telgraflar vurdulu kırdılı filmleri aratmaz ama türküler başka anlatır. Balkan türkülerinden İbraim Odza’nın iki versiyonu vardır bu yüzden. Birinde babacandır, diğerine “kesejia”, “baş haramija”…
- Burada “bizim işimiz” devreye girer. Susulur, sadece ahalinin aşinası türküler işitilir intikamlardan, pusulardan bahseden. İşte bu yüzden kabadayılık tarihi üzerine araştırma yapmak belli açılardan zordur. Susma ve söz üzerinedir bütün “sistem”. Peki belgeler?
- Belgeler adli vakaları aktarır. Detayına inmez. Vurdu, vuruldu. Ama bir türkü bütün mevzuyu başından sonuna aktarabilir. Romandan evvel kabadayılık tarihine eğileceksem önce bu davranış kodlarını çözmeliydim. Elde ne var? Türküler, hatıratlar ki çok kıymetlidirler. Hatıratlar neden kıymetli? Yazan kişi bunları tanıyor, davranışlarını, nedenleri çözebiliyor.
- Başka ne var elde? Varsa mülakatlar! Hemşerilik ilişkileri bağlamında organize suçu irdeleyen bir doktora tezi romanı yazmadan imdadıma yetişti. Ekler kısmında hazine vardı. Tez yazılırken yapılan görüşmeler isimsiz konulmuş. Cümleler kabullerini, yaşayışlarını, yüzyıllık mevzuların intikalini gösteriyordu. Oradaki bazı cümleler neticesinde yeniçeri zorbaları, Patronalar ve kabadayılarla güncel arasındaki bağları görebilmem kolaylaştı. Asırlık değişimleri şu iki floodda anlattım: Kabadayı Hikayesi ; Külhanbeyleri (‘Apaçi Gençlik’)
- Bu havzanın çehresi değişir ama bazı kaideler aynı kalır. Şerir, zorbaz, hayduk, kleft, kozak, haydamak, baldırıçıplak, kopuk, çeteci, dağlı vb. Adları ne olursa olsun dönemler ve mekanlar değişse de bazı şeyler aynı kalır. Hatıratlar, içinde yaşayanlar fark etmeden anlatabilir. Belgeler işte bu zemini bilince kıymet kazanır ancak. Mesela bir örnek. D.Yurdakul Abi kitabında kabadayılığı belli dönemlere ayırır kısaca. İlk başlattığı dönemler “bıçak” ve “tabanca” dönemidir. Çünkü filmlere, romanlara dek geçmiştir genel kabul: “Tüfenk icad oldu”dur. “Eski ve ideal olan günlerde” bıçak önplandadır. Sonradan tabanca çıkmış ve bu bozulmuştur.
- Bazı belgeler eski günlere dair ipuçları verir. Mesela Galata’da bazı yeniçeri ortalarının kavgalarının vesikaları. Bıçak dönemidir, bıçak altından geçirme vardır. Ama bir bakınca “birbirlerine kavgada tüfenk endaht ettikleri” okunur. (Zaten anlatmıştım 1808’de işe top gülleleri de karışır) İşte belge, sözü tamamlar.
- Kabadayılığın sizlere floodlarla aktardığım tarihçesini şema olarak belirledikten sonra (biraz anakronizmle) yazdım Mansur’u. O yüzden spoiler olmasın ama okuyucu “raconun esnekliğini” görüp şaşırmasın, bu tarihi sürecin bir yansımasıdır.
Bitirmeden kısa bir hikaye anlatmak isterim konuyla ilgili. Gerçekliğinden emin değilim, zira bir aktaranın anlatması. Ama hikaye iyi.
- Hikayeye göre; İstanbul’da sanırım 1960’lara doğru kendi muhitlerinde sevilen sayılan iki kabadayı genç var. Hızlılar, kanları deli. Bunların arasına bir kadın mevzusu girmiş. Artık şarkıcı mı pavyon çalışanı mı bilmiyorum. Araları açılmış, neredeyse kan çıkacak. Tanıdıklar bunları birbirinden uzak tutuyor, sürekli haber alınıp veriliyor.
- Bir gün eski kulağı kesiklerden biri devreye giriyor. Mekan işletmecisi. Diyor bunlar buraya gelsin, yemekler yenilsin, barıştırılsın. Kimse bu apansız çıkışa bir anlam veremiyor. İşte eskilerden falan ama neden böyle bir adım attı, ya kan çıkarsa falan söyleniyorlar. Haber veriliyor taraflara, gün belirleniyor.
- Mekana geliyor taraflar. Silahlı külahlı geliyorlar, “kimse birbirine saygısızlık etmesin” denilerek dokunulmuyor. Yeniyor, içiliyor. Bir anlık boşlukta ters bir laf yüzünden mi bilinmez silahlar patlıyor. Gençlerden biri orada, öteki hastanede can veriyor.
- Aradan haftalar geçiyor. Bu mekan sahibinin adamlarından biri, bizim o aracı kulağı kesiği, mevzunun kaynağı kadınla birlikte görüyor. Gururuna yediremiyor. Mevzuyu konuşuyor. İşte adamları birbirine kırdırdın, bu mertlik mi, doğru bir iş mi falan diye. Kulağı kesik sırtarıyor. Gençlik böyle söyletiyor, bu saydığın bütün mertlik falan hep söz, mezarlıklar babayiğit dolu işte falan diyor. Bu sözler söylenen şahsta şafak attırıyor. Şahıs bir-iki ay sonra annesinin hastalığını bahane edip memleketine geri dönüyor bırakıp.
Bu hikaye belki gerçek belki aktaranın kurguladığı. Lakin yıllar önce dinlediğim bu hikayenin romanın yazılışında etkisi kuvvetli.
Bu flood da burada biter. Başka korkulu, tarihli floodlarda görüşmek üzere. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola. İyi geceler efendim…
[…] Mafya Tarihi […]