Korku Hikayesi ; Defineler ve Define Cinleri!

Saat gece yarısını vurdu! Korku floodu başlıyor. Gecenin mevzusu defineler ve define cinleri! Toplaşın!

  • Pek çok kişiden korku rivayet, anlatı, memorat derledim. Farklı meslek gruplarındandı. Derlerken inanışın etkisini falan da gözlemliyorsun.
  • En fazla anlatı derlediğim grup bir dönem define aradığını söyleyen ve mühim bir kısmı bu işte tövbe ettiklerini anlatan kimselerdi.
  • Derleme yaparken inanış durumunu da gözlemliyorsun. En fazla inanışa ve kabule ben bu insanlarda rastladım genelde. Çoğu da derleme sırasında korkuyla yaptıkları şeyleri anlatıp bahsini bile açmaktan çekinen kimselerdi. Aksi yönde düşünen maceracı kafadakilere de denk geldim ama az.
  • Bilen var bilmeyen var önce bu taifeyi anlatayım. Define kovalayanlar genelde ikiye ayrılıyor. İlk grup amatörler, bir söylenti ve genelde kendilerine satılmış, ellerine geçmiş bir harita yahut not yüzünden tek seferlik vb. bulaşnalar. Gerçek olup şifreli yahut yanlış kopyalanan haritalar da var ama millete hala Osmanlı döneminde basılan demiryolu haritası falan satıp yolunu bulan da var. Define notları var birde.
  • Efendim define notları haritanın yazılı olanı. Genelde eski dönemde, bir eşkiyanın yahut kaçağın yahut başka bir definecinin definenin yerini tarif eden kağıtlar. Kimisi tuzaklara kadar detaylı anlatır, define forumlarında bazı örneklerine denk gelebilirsiniz.
  • Definecilere dönelim, İkinci grup profesyonel olanlar.Merak uğruna yapan, bir meslek gibi ele alan kimseler. Kendi jargonları ve inanışları kabulleri var.
  • Birbirlerine üstad, usta diye hitap ediyorlar. Bir de frp’ciler bilir bir gömü aradıklarında hoca yahut hüddam dahil companion kuruyorlar.
  • Daha hazırlıklılar yani. Bir de işaret okuma mevzuları var. Yorum çıkarıyorlar. Burada da “zırva tevil götürmez” kaidesi işliyor o ayrı.
  • Bir defineciyi genelde üç tehlike bekliyor. Gerçi bu merak kumardan beter bir illet hatta kumar yüzünden felakete uğrayanlardan fazla belki Ama pek önemsemiyorlar. Üç tehlike dedik. İlki elbette ihbar edilmesi, yakalanması vb. Birbirlerini ihbar edenler olabiliyor falan.
  • İkinci tehlike tuzaklar.Eskilerin sahte veya tuzaklı çukur muhabbetlerinden eşkiyaların yaylı zemberekli tuzaklarına skala hayli geniş bunda
  • Üçüncüsü zurnanın zırt dediği kısım: Cinler. Bu insanlardan fazla sayıda korkulu rivayet derlememizin nedeni yani.
  • Neye göre arıyorlar defineyi. Harita üzerine. Ya da “burada harabe var mağara var kesin vardır” diye. Ama çoğunlukla kahvelerde denk geliyorlar,
  • Bazen kahvelerden çıkan söylentiler şehir çapında yayılabiliyor. Edirne’de 2005, 2006 dönemlerindeki define arama çılgınlığı gibi tıpkı.
  • Peki metafizik tehditler bu işin neresinde? Korkulu durumlarla karşılaşmalarının nedeni ne? Halk inanışlarında da sabit bir husustur:
  • Defineyi gömen kişi yada kişiler üstüne lanet, büyü, dua, tılsım vb. koyuyor. Bir nevi kişisel kasa. Buna denk gelen oluyor.
  • İkinci kabul topraktaki şeylerin sahipleri öldüğünden cinlerce sahiplenildiği şeklinde. Kendilerine ait olarak görüp korudukları inanışı.
  • Söylemeyi unuttum. Definecilerin eğitim durumu değişiyor ama geneli seviyesi ne olursa olsun sanat tarihi, arkeoloji tezi arayabilen kimseler.
  • Derlemelerim esnasında en fazla memorata bu insanlar aracılığıyla ulaştığımdan söyleyebilirim ki ülkemizdeki cin-peri anlatıları genelde hep define inanışlarıyla ilintili. (Bunu askerler ve öğrenciler takip ediyor derleme oranına binaen ki bu başka bir husus)
  • (husus. Bir ara derlemelerle ilgili yaş grupları, meslekler, bölge, eğitim durumları vb. onu da ayrı bir flood’da anlatırım. İlginçtir)
  • Neyse define inanışlarına dönelim. İster sahiplenme olsun ister tılsım cinlerle karşı karşıya kabul ediyorlar kendilerini. Bu yüzden gömdüğü kendi parasını korumak için cin bağlamak dahil bazı ritüellere, bunları uygulayan kimselere başvuruyorlar.
  • Anadolu’daki büyü, tılsım uygulamalarının arasında defineyle alakalı inanış ve uygulamalar da mühim yer kaplar o yüzden.
  • Define cinlerini dinleyip hazinenin yerini öğrenmek,rüyada define görmek,harabe evlerde saklanan ufak defineleri bulmak,defineyi koruyan cinlerle anlaşmak, define açmak ve define cinlerinin çarpmasına deva bulmak için çeşilti uygulamalar, muskalar vb. var yani.
  • Büyük defineleri ejderlerin, yılanların beklediğine inanıyorlar. Define cinleri definecilerin yanı sıra onların define aramak amacıyla çağırdığı cinleri de kovup kaçırabiliyor.

Bu yüzden bunlar için yılan şerbeti hazırlıyorlar vb. Bu mevzunun kabası hikayelere gelelim.

  • Anlatıları derlerken acayip rivayetlere, oturup kurgulamaya kalksan yazılamayacak şeylere denk gelebilirsiniz. Hayli rahatsız edicidir.
  • Misal bir tanesi aktaranın başına gelmiş. Bir ev harabesinde kazı yapıyorlar. Tabak bulmuş adam üstünde bir kadın resmi var alt kısmı kırık.
  • Tabağı alıyor çantasına atıyor bu. Bir şey çıkmıyor başka. Üç arkadaş ayrı ayrı evlerine dönüyor. Adam evde tek başına uyuyor gece.
  • Önce bunaltı basıyor bunu. “Cin” yahut “peri bunaltısı” diye geçer halk arasında nedensiz korku ve huzursuzluk hali işte. Uyuyamıyor.
  • Derken birden kapı çalıyor. Korkuyla açıyor kapıyı. Karşısında yüzü açık eski kıyafetlere bürünmüş bir kadın var. Tabaktaki kadının aynısı!
  • Kadın kendisine ait olanı tekrar yerine bırakmasını söyleyip kayboluyor. Ardından hemen telefonu çalıyor adamın. Arayan o arkadaşlarından biri kadın demin kapıma geldi diyor. Adam aynı kadını ben şimdi gördüm diyor. Diğerine de görünmüş kadın aynı sırada. Gece dualarla korka korka o harabe eve geri dönüyorlar, tabağı bırakıyorlar geri harabeye.

Bir diğer mevzu: kazan kişinin bir yakını aktarıyor bu sefer.

  • Üç kişiler yine. Mağaraya girmişler bir tane. Mağaranın diplerinde üç tane yan yana iskelet buluyorlar. İskeletlerden ikisi ufak, çocuk iskeleti. Adamlardan bir tanesinin aklına nereden esmiş, iskeletlerden birinin kafasına vurup arkadaşının ayağına gönderiyor.
  • Arkadaşı da ona gönderiyor “Maç gibi” diye aralarında gülüşüyorlar kısa bir süre. Kuru kafaya ilk vuranın gülmesi kesilmiyor, gülmeye devam ediyor. Nefesi kesilecek.
  • Kör karanlık mağarada sesi çınlıyor. Adam gülmesini durduramıyor, mağaradan koşarak çıkıyorlar. Tam çıkarlarken arkalarından taşlar atılıyor. Denilene göre adamlardan o gülme krizine giren sonradan hastalanıp ölmüş, diğeri de bir süreliğine hapse düşmüş.

Bir başka anlatı:

  • Adamlar kale dehlizi gibi bir yere girmişler, girenlerden biri aktarana anlatmış. Dehlizde örülü bir duvarın ardına saklamışlar bir define.
  • Duvarı kırıp girmişler içeriye. Kırık bir küpte taşarcasına altın. Birden kavga çıkmış aralarında. İki kişi aralarından. Öldürecekler neredeyse, Bunların siniri bozuldu herhalde deyip dışarı çıkıyorlar.Sakinleşiyorlar falan. Tekrar giriyorlar içeriye. Bir bakıyorlar duvarlar sağlam.
  • Kırılan duvar falan yok. Tek tek bakıyorlar korkup çıkıyorlar. Biri sinirleniyor ben o duvarı hatırlıyorum gidip kıracağım tekrar. Giriyor ama tek başına tabi diğerleri tırsıyor. Eleman giriş o giriş ses seda yok ne oldu diye ardından dalıyorlar, kazma sesi de gelmiyor çünkü.
  • Tam dehlizde fenerle giderlerken bu üstlerine doğru koşuyor. Beti benzi bembeyaz. Ağzı yüzü felçli gibi. Arkasından kovalayan var gibi.
  • Eleman yere düşüyor bayılıp, dışarı çıkıyorlar. Normalleşiyor. Kendine gelince: “Arkamdan gelen koca yılanı görmediniz mi” diyor.

Yine başka bir mevzu:

  • Dört-beş kişi anlaşıyorlar, kesin bir bilgileri yok. Bir eski uygarlık harabesi kazacaklar. İşaretli taş görmüş biri.
  • Taşın oraya gidiyorlar. Gece gidiliyor genelde kimse görmesin vb. diye. Adamlardan biri vazgeçmelerini söylüyor. Taşta yılan resmi varmış.
  • Tehlike anlamına geliyormuş. Dinlemeden kazıyorlar hemen dibini. Bir süre sonra bir yılana denk geliyorlar. Öldürmeden kenara atıyorlar. Ama kazdıkça yine yılan çıkıyor. En son bir seferinde yanlışlıkla birini öldürünce daha fazla yılan görmeye başlıyorlar. Köye dönüyorlar.
  • Tam alacakaranlıkta köyde birinin çığlığı duyuluyor. O yılanı öldüren. Evimi yılanlar bastı diye fırlamış dışarıya ama evinde bir şey yok. Adam bir hocaya götürülene kadar öyle bağırıp durmuş hep.

Bir başka mevzuda da bu kadar kolay sıyrılamıyorlardı tabi. Aktaran başka birinden dinlemiş.

  • Abi kardeş gece tarlada nöbet tutuyorlar domuz bekliyorlarmış. Ufak olan bir ağaç dibinde hacet giderirken sikke bulmuş toprakta, Başka var mı diye abisinden habersiz kazmaya başlamış birkaç tane daha bulmuş.
  • O sırada bir akrebe denk gelmiş öldürüp geçmiş, dönmüş abisinin yanına. Yarım saat mi ne geçmiş geçmemiş iki tane jandarma eri gelmiş. Filancaoğlu filan, ufak kardeş yani seni adam öldürmekten arıyoruz.
  • Diyor kavgam falan yok karıştırıyorsunuz. Diyorlar savcı çağırdı. Takılıyorlar abi kardeş jandarmaların peşine. Bu arada diğer tarlalarda da nöbet tutanlar var domuza. Bunlar geçerken sadece bir-iki tanesi bakıyor bunlara, ses etmiyorlar. Tarlalardan ve yoldan uzaklaşıyorlar.
  • Abi şüpheleniyor. Karakol bu yanda değildi diyor. Köyün dışında bir mezarlık varmış onun duvarında bir büyük incir ağacı. Ona doğru gidiyorlar.
  • O anda anlıyor bunlar cin. Dua okumaya başlıyor, jandarmalar kayboluyor. Tarlalara geri koşmaya başlıyorlar. Abi soruyor sen ne yaptın diye, Kardeşi yaşadıklarını anlatıyor.
  • O esnada tarladaki diğer köylülere soruyorlar bizi jandarma götürdü niye ses etmediniz. Köylüler diyor ne jandarması ikinizi yürürken gördük sadece hatta niye mezarlık tarafına gidiyorsunuz diye şaşırdık diyorlar.
  • Köyün hocasına gidiyorlar. Onun tavsiyesiyle küçük kardeş altınları bulduğu yere gömüyor geri. Ama birkaç yıl sonra mı ne vefat ediyor.

En acayibini en sona bıraktım: Bunu Edirne’de birininden dinledim. Vakayı yaşadığını söyleyen birinden aktarmıştı.

  • Şimdi bilen bilir bu meşhur Kazıklı Voyvoda aka. Drakula bir dönem Edirne’de kalıyor esaret gibi bi’şey. İşte üç arkadaşın eline bir harita geçmiş. Haritayı bulan diyor ki: “Kazıklı Voyvoda Eflak’a döneceği esnada bir sürü hediye gelmiş hazinesi varmış. Eşkiya var diye çok sevdiği, kölesi olan bir hanımla birlikte Kırklareli’de bir mağaraya gömdürmüş. Papazları büyü yapmış üstüne. Harita orayı gösteriyor.”
  • Bunlar o mağaraya gitmişler. Galerilerden birinde Dolup taşan bir sandık görmüşler. Hemen karşı galerisinde de Voyvoda’nın artık hanımı mı kölesi mi bir eski elbiseli kadın o duruyor.
  • Canlı mı değil mi diye o galeriye seğirttiklerinde üç tane rahibe rastlıyorlar uyanık. Bunların üzerlerine yürüyor rahipler mağaradan kaçıyorlar. Çok para teklif etmişler mağaranın yerini bize de gösterin diye ama kabul etmemişler hiçbir zaman.

Son diyeceğim iki husus:

  • Define işine bulaşıp sağlam kalan, korkuyla bahsetmeyen görmedim. “Ağlayanın malı gülene yar olmuyor”.
  • Peki arkeologlar vb? Bu işlerle ilgili dua vs. bilen birinin dediğine göre hazine şahsi gayeyle ve kendi toprağından dışarıya kaçırılmadıkça, kamu vb. içinse pek belası dokunmuyor.

Bu flood burada biter. Yeni korkulu floodlarda görüşmek üzere… Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola, iyi geceler efendim.

Yazar; Mehmet Berk Yaltırık‏

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com |
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x