15 Temmuz Sonrası Ordu İçinde Siyaset ve Cüzzamlı Personel!

15 Temmuz gecesi ile birlikte farklı hayatlar yaşanmaya başladı. Tekrardan bu gece sonrasında yaşadıklarımı bir bütün dizi şekilde yayınlamanın anlamlı olduğunu düşündüm. Gerçekler, konuşuldukça ve tekrarlandıkça kuvvetlenir,

Part I

  • ‘‘Savaş yalnız sınırlarda olmaz. Savaş bir milletin topyekün ateşe girmesidir. Eğer bu bütünlük sağlanmamışsa zafer tesadüfi, yenilgi kaderdir.’’ II.Abdülhamid.
  • 15 Temmuz ve sonrasında yaşananlar sonuçları itibariyle bir savaş sonrası yaşanabilecek kayıpların çok ötesine geçmiştir.
  • İşin kötüsü bu kayıplar gözardı edildikçe fatura kabarmakta ve gelecek nesillere yüklenecek sorumluluk artmaktadır.
  • Haksızlığa uğrayan, yerinden yurdundan edilen kişi sayısı mesnetsiz yere artmaktadır. Toplumu oluşturan tüm parçalar, değerler bir bir sistemli bir şekilde yok edilmektedir.
  • Türkiye Cumhuriyetinin ve ecdadımızın tarihi incelendiğinde ordunun ve askerin devlet yönetiminin temel yapıtaşı olduğu görülmektedir. Bu yorumum yanlış anlaşılmasın. Askerin siyasete karışmasını kastetmiyorum.
  • Türk devlet adamlığının temelinde askeri bir yapı sözkonusudur. Devlet adamları ordu mensubudur ve liyakatlidir.
  • Ne zamanki ordu devlet adamı olabilecek liyakatta insan yetiştirmeye başladı, 15 Temmuz patlak verdi.
  • Son yıllarda İstanbul Harp Akademisi’nde okuyan subay personel ile bu sıralara ders vermek üzere gelen akademisyen, asker ve entellektüel tabaka burada eğitim alan subaylarımızın ne denli gayretli veliyakatlı olduğunu görmüş, bunu birçok fırsatta ifade etmişlerdir.

Öyle değil mi Burak Albayım.

  • Bazı şeylerin tekrar edilmesinde kusur olmazmış. Daha evvelden paylaştığım ve bazılarınızın hasbel kadar okuduğu twit dizisini yeniden bir bütün şeklinde paylaşmanın uygun olacağını düşündüm.
  • Özellikle son zamanlarda bazı silah arkadaşlarımın, amirlerimin yaşamış oldukları süreci anlatmaları, anlattıkça gerçeklerin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmalarının çok değerli olduğunu düşünüyorum.
  • Öncelikle kısaca kendimi tanıtmak istiyorum. Rahmetli büyük babam Kore Gazisi emekli bir astsubay. İki amcam ve babam emekli subay. Helikopter pilotu olan amcamı maalesef bir orman yangını söndürme faaliyetinde meydana gelen helikopter kazasında kaybettik.
  • Hayatlarını Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türkiye Cumhuriyeti devletine hizmet ederek geçirmiş Atatürkçü, milletini seven bir ailenin mensubu olarak bu geleneği ve şerefli mesleği devam ettirmek maksadıyla 1996 yılında Deniz Lisesi’ne girdim.
  • 2004 yılında Deniz Harp Okulu’ndan mezun olarak mavi vatanın sularında görev yapmaya başladım. Mesleğimin ilk yıllarında fırkateyn ve hücumbotlarda görev yaptım. Gemilerde branş subaylığı, bölüm amirliği görevlerinin yanısıra komodor icra subaylığı görevini icra ettim.
  • 2010-2012 yılları arasında New York Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları ve Geliştirme alanında yüksek lisans eğitimini tamamladım.
  • Yüksek lisans eğitiminden kabul almak için girdiğim TOEFL sınavlarından yüksek notlar aldım. Yüksek lisans öncesinde ve sonrasında girdiğim YDS sınavlarında da yüksek notlar aldım.
  • 2013-2015 yılları arasında ise Deniz Harp Akademisi’nde kurmaylık eğitimi kapsamında Uluslararası Güvenlik ve Liderlik konularını kapsayan ikinci yüksek lisans eğitimini tamamladım ve 2015 yılından itibaren bir kurmay subay olarak görevime devam ettim.
  • 2015-2017 yılları arasında TCG MIZRAK II.K.lığı görevini icra ettim. 15 Temmuz’u çoğu subay gibi bende televizyonda izledim, Şanslıydım, çünkü II.Komutanı olduğum TCG MIZRAK gemisi overhol bakımı maksadıyla tersanedeydi, makinaları ve silahları tersanede onarımdaydı.
  • Terör tehlikesi var diyerek Gölcük Poyraz limanında bulunan tüm gemileri ve İstanbul tersanesinde bulunan TCG BORA gemisini seyre kaldırmışlardı.
  • Bizim gemiyi 15 Temmuz gecesi seyre çağırmamışlardı. Çünkü terör tehlikesine karşı koyabilecek bir silahı yoktu, İzmit Körfezi etrafında amaçsızca intikal etmesine yardımcı olabilecek makineleri de yoktu.
  • Biz de seyre çıkabilirdik aslında. Seyre çıkan gemiler gibi yüksek sürat yapamasak ta İstanbul Tersanesinin o meşhur çekicileri ile liman önünde bir iki manevra yapıp tersaneye dönebilirdik.
  • Diğer gemilerin hareketleri incelendiğinde, icra ettikleri seyrin amaçsız bir intikalden ibaret olduğu net olarak görülebilir.
  • Şahsi değerlendirmem 15 Temmuz’un planlama açısından ana hatları ile gerçek, uygulama açısından sahte olduğudur. Ayrıca planlayıcıların ve uygulayıcıların, icra edenlerin farklı olduğuna ilişkin kuvvetli doneler bulunmakta…
  • Bu geceden sonra mesaiye ilk kez 17 Temmuz’da gittim. Akdeniz Kalkan Harekâtına iştirak edecek TCG ATAK’ta geçici görevle görevlendirilmiştim. Mesaiye giderken zamanın II.Hücumbot Filotillası Komodoru Dz. Kur. Alb. Levent Kerim UÇA ile karşılaştım. O anı hala unutamam !!!
  • Kendisi o gece yaşadıklarını çok basit bir cümle ile özetledi. ‘‘Biraz adrenalin yaşadık Serkan.’’ TCG YAVUZ gemisinde o gece yaşadıklarını tek cümle ile hatta tek kelime olan ‘‘Adrenalin’’ ile anlatıp soğukkanlılığını koruyabiliyor olması şaşırtıcıydı.
  • 15 Temmuz gecesi seyre kalkan gemilerin komutanlarının, ikinci komutanlarının ve seçilmiş personelinin sırf terör tehlikesi nedeniyle seyre kalkmalarından ötürü tutuklanması,
  • Bazı komodorlar darbeci ilan edilirken bazı komdorların kahraman ilan edilmesi (Halbuki aynı emirleri vermişlerdi. Terör tehlikesi var. Seyre kalkın.)
  • Seçilmiş isimlerin 15 Temmuz gecesi sonrası sorgusuz sualsiz tutuklanması, diğer seçilmiş isimlerin ise daha evvelden darbe oyunundan haberdar olmalarından ötürü ulaşılamaması, seyre iştirak etmemeleri,
  • Komodorun ve komutaların sıkıyönetim mesajını anons devresinden personele duyurması maksadıyla görevlendirdikleri personelin tutuklanması, Sırf bir anons yaptı diye bir deniz subayının 16 aya yakın hapiste kalması,
  • O gün seyre dahi katılmayan isimlerin sıkıyönetim mesajını görmemelerine rağmen, bahse konu mesajı gördükleri iddia edilerek Donanma K.lığı tarafından hazırlanan bir değerlendirme sonucu gözaltına alınması,
  • TCG YAVUZ personelinin o gün gemide yaşananlar araştırılmadan lanetlenmesi, Personelin kafasında oluşan soru işaretleri, anlam verilemeyen yığınla tuhaf davranışlar, Personelin işi gücü bırakıp, o geceye ilişkin teori üreterek sorulara cevap bulma arayışı,
  • Üs komutanlardan personeli bilgilendirici ve personelin kuruma olan güvenini tazeleyecek tek bir açıklama yapılamaması. (Bu açıklamayı Türk Deniz Kuvvetleri personeli halen bekliyor. Neredeyse iki seneden beri)
  • TCG İMBAT Komutanının o gün ruhi ve akli dengesini kaybederek kendini kamarasına kapatması, personeline gemide iken tabancası ile ateş etmekten çekinmemesi, bu olayın örtbas edilmesi ve  Suç teşkil eden davranışları sergileyen, astlarına emir vermeyen, bakalım ne yapacaklar diyerek personelinin tuzağa düşmesini bekleyen komutanlarımızın Ellerini kollarını sallayarak dolaşırken,
  • Terör tehlikesi var diye seyre kalkan, emre itaat eden, bu seyir esnasında suç teşkil edecek hiçbir davranış sergilemeyen, daha evvelden belirlenmiş gemi komutanlarının, ikinci komutanların ve gemi personelinin tutuklatılması, evlerindeki aramalarda terörist muamelesi görmesi,
  • Emirlere itaat edenlerin, aylarca evlerinde barklarından sevdiklerinden ayrı zor hapishane şartlarında hayatlarını idame etme mücadeleleri,
  • Tüm emeklerinin zayi edilmesi, Tüm haklarının ellerinden alınarak TSK’dan tasfiye edilmekle kalmayıp ailelerinin de toplumdan tecrit edilmeleri….
  • 15 Temmuz sonrası personelde hiçbir şey yapmaya istek kalmamıştı. Başarı kriterleri değişmeye başlamıştı. Gölcük bölgesinde görev yapmakta olan komodorlarımız için başarı kriteri artık emniyetle bir limandan diğer limana intikal etmekti.
  • 15 Temmuz sonrası kanıksanan diğer ilginç bir husus ta VIP koruma maksatlı icra edilen görevlerdi. Cumhurbaşkanını korumak maksadıyla icra edilen bu görevlerde bir kısım personel herhangi bir sebep gösterilmeksizin bazen limanda, bazen de seyirdeyken gemiden indiriliyordu, diğer bir ifade ile gemiden kovuluyordu.
  • Gemiden hiçbir gerekçe gösterilmeden, hukuka tamamen aykırı bir şekilde kovulan personelin moralinin nasıl olduğunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek.
  • Bu uygulama ile hukuksuz ve yersiz bir şekilde ‘‘Şu an sana sıra gelmedi ama fişleme listelerinde ismin geçiyor değerli silah arkadaşım. Ona göre hareket et’’ mesajı verilmeye çalışılıyordu.
  • Bu uygulamada da ayrıcalık sahibi personelimiz vardı. Örneğin 3’üncü Muhrip Filotillası Komodoru. Kendisi Ekim 2016’da yapılan meşhur Yeni Kapı mitinginde denizden güvenliği sağlayacak komodor olarak seyre iştirak edecekti. (Kendisi şimdi bir amiral.)
  • Ancak seyirdeyken kendisine güvenli personel olmadığı için bu göreve iştirak edemeyeceği söylenmesi üzerine VIP görevini terketmek zorunda kalmıştı.
  • Herkes taraftan bilindiği üzere güvenli personel listesinden çıkarılmasının nedeni kardeşinin FETÖ’den dolayı tutuklanmasıydı.
  • Ama ayrıcalıklı olmasından ötürü, güven duyulmayan personele uygulandığı üzere ne kara birliğine tayin edildi, ne açığa alındı ne de başka bir işlem yapıldı kendisi hakkında. 3’üncü Muhrip Filotillası Komodoru olarak görevine devam etti.

The end of Part I

Part II

  • Bütün bu olaylar olurken uzun zamandan beri iletişime geçemediğim babam ile irtibat kurmaya çalıştım. Aslında 15 Temmuz’dan önce, bu tarihten yaklaşık 5-6 ay öncesinde Avcılar’daki eski evine gitmiştim ama kendisini bulamamıştım.
  • Annesinin ev numarasını buldum ve şans eseri ilk aramamda kendisi ile annesinin telefonu üzerinden görüşme fırsatı buldum. Telefonda görüşmemiz sonrasında Eylül 2016’da yüz yüze görüştük.
  • Eylül 2016’da İstanbul Avrupa yakasında babam ile yaptığım görüşmede, kendisine 15 Temmuz’u ve 15 Temmuz sonrası yaşananları anlamaya çalıştığımı ancak kesin bir hükme varamadığımı, Komutanların sorgusuz sualsiz hapse atıldığını, bu muameleye tabi tutulan personele haksızlık yapıldığını düşündüğümü söylemem üzerine;
  • 15 Temmuz’un daha evvelden bilindiğini, bu konuya ilişkin kendisinin uyarı maksatlı bir mektup kaleme alarak 15 Temmuz’dan birkaç hafta önce sınıf arkadaşı Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a gönderdiğini,
  • TSK’da görev yapmakta olan subayların yaklaşık %80’inin FETÖ mensubu olduğunu, (%80 kurgulanmış, senaryolaştırılmış bir rakam. Bir argümana ihtiyaçları vardı. Bunca askeri mesleğinden edip, orduyu kendi çıkarlarına göre başka türlü dizayn edemezlerdi.)
  • Bu tahminlerini Kuvvetlerden aldıkları bilgiler ile oluşturulan fişleme dosyalarına dayandırdıklarını, özellikle 92 ve 93 mezunu subaylara ilişkin detaylı bir çalışma yapıldığını,
  • Özellikle kurmay personelin, yurtdışında (özellikle ABD’de) yüksek lisans yapmış, yurt dışında daimi görevde bulunmuş, dil notu yüksek, erken terfi alan personelin CIA ajanı ve FETÖ mensubu olduğunu, (Kurgu olduğunu ifade etmiştir.)
  • Bu kriterler kapsamında herhangi bir delil olmaksızın personelin FETÖ mensubu olarak ele alınacağını, Arada suçsuz insanların, personelin de bu süreçten etkilendiği, bu mağduriyetin telafi edileceğini,
  • Cihat Yaycının FETÖ mensubu olduğunu, halen neden Deniz Kuvvetlerinde tuttuklarını, atmadıklarını anlamadığını, 6 ay içerisinde hükümetin işinin biteceğini, ancak halen RTE’nin her yerde kontrolü elinde tutmasından dolayı mücadelenin çetin bir şekilde geçeceğini,
  • Belirli zamanlarda İstanbul’da Sarıyer orduevinde toplanarak gelişmeleri müzakere ettiklerini,
  • Hava Kuvvetleri’nde tasfiye işlemlerinin, diğer bir ifade ile daha evvelden tespit edilen isimlerin tasfiyesinin istenilen seviyede yapıldığı ve bu hususun takdir gördüğü,
  • Kara Kuvvetleri’nde de tasfiye işlemlerinin istenilen seviyede yapıldığı ve bu hususun takdir gördüğü,
  • Ancak Deniz Kuvvetleri’ndeki üst kademeye güvenemedikleri, bu süreci yönetmede yeterli olup olmayacakları hakkında tereddüt ettikleri,
  • Ummadık taş baş yararmış, Deniz Kuvvetleri yine her zamanki gibi kendisinden beklenenin üstünde bir gayret göstererek ne emeklerle ve gayretlerle yetiştirdiği personelini, asrın girişimcilik örneği ödülünü alabilecek Cihat Yaycı Dz.K.K. tasfiye kriterleri sayesinde kaybetti.
  • İşin traji komik tarafı ise bu kriterlerin örnek gösterilerek diğer kuvvetlerde de uygulanmak üzere çalışmalarda bulunulması.
  • Açıkcası Cihat Yaycı’yı çok takdir ediyorum. Kriterlere ilişkin sunumlarda yaptığı istatistik hilesi ile Türk Deniz Kuvvetleri personelini kandırmayı başarabilmektedir.
  • Hitap ettiği kitle zaten sinmiş, korkmuş. Aman, derinlemesine bir soru sormayayım, meslekten olurum anlayışı Cihat Yaycı’nın işini daha da kolaylaştırmaktadır.
  • Sunumlarda kullandığı genel bir taktik şu; Belirlenen kriterlerden birkaç tane örneği seçiyor, Örneğin yabancı dil notu kriteri. 5-6 personele ilişkin örnek veriliyor. Bu birkaç örnek süreçten etkilenen birçok personele mal ediliyor.
  • Kriterlere ilişkin tüm örneklerinde bu taktiği uyguluyor. Kurgunun biraz daha geliştirilmesi lazım. Örneklemi arttırması lazım. Birkaç örnek ile 700 personel gömülmez.
  • İstatistik bilimine yeni bir ufuk açan Cihat Yaycı’ya istatistikçilerin borçlu olduğunu düşünüyorum.

Babam ile görüşmemizden kesitlere devam edersek..

  • – Bu süreçte meslekte kalınmak isteniyorsa hiçbir konu hakkında yorum yapılmaması gerektiğini,
  • MİT’te kontrolü ele geçirmek maksadıyla uğraşıldığı, yakın zamanda MİT’te kontrolün derin devlet tarafından ele geçirileceği ve başına emekli bir subayın geleceğini, Perinçek’in açıklaması ile kısmen uyumlu. MİT’i kim ele geçirdi. Devletin kurumu değil mi?
  • Doğu Perinçeğin söylemlerinin doğru şekilde takip edilmesi ve yorumlanmasının önemli olduğunu ifade etmiştir. (Acaba Doğu Perinçek’in yaptığı açıklamaları kim yaptırıyor. Doğu Perinçek’te kullanılıyor o zaman, Perinçek’in Deniz Kuvvetleri’ndeki taraftarları gibi)
  • Babamın yaptığı bu değerlendirmeler yakın arkadaş çevresinden elde ettiği bilgilerin bir yorumu olarak ele alınmalı. Yaşanan güncel gelişmeler dikkate alındığında bu yorumların kayda değer olduğuna inancım gün geçtikçe artıyor.
  • Babam ile görüşmemde kendisinin yaptığı yorumları analiz ettiğimde iki önemli sonuca varmış bulunmaktayım. Bu iki hususta babamın değerlendirmeleri neticesinde edindiğim bir nevi izlenimdir. Doğruluğu tartışılabilir.
  • – Birincisi; Doğu Perinçek ve onu destekleyen askeri personelin arka planda meşhur derin devlet tarafından kullanıldığı.
  • – İkincisi; Yine meşhur derin devleti oluşturan kişilerin de patronları tarafından kullanıldıklarının farkında oldukları ve kullanılma tarihlerinin sonuna gelindiğinde kenara çekilmek zorunda kalacaklarının farkında olmaları,
  • Mesleği ile gönül bağı ilişkisi olması beklenen emekli subaylarımızın düzenli periyotlarla orduevlerinde, sivil destekli insan fişleme, kamuoyu oluşturma, darbe planlama, sivil iktidarın geleceğin belirleme gibi güncel adı ile cunta faaliyetlerini yürütmeleri…
  • Bu anlayış, halen daha TSK’da geçmişten gelen cuntacılık alışkanlıklarının farklı isim ve yapılarla devam ettirildiğini göstermektedir.
  • Açıkçası bu duruma çok üzüldüm. Bu kadar çaba, gayret, emek birtakım ne idüğü belirsiz gruplar tarafından kullanılıp kenara koyulmak için mi ? Onurla ve gururla giydiğim üniformamın, gurur duyduğum Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Deniz Kuvvetlerinin içinde bulunduğu durum …

Şimdi biraz düşünün ! Bir tarafta arka planda bu işleri çevirenler, insanları fişleyenler, birtakım kriterler uydurarak TSK’yı itibarsızlaştıranlar, zayıflatanlar

  • Bir tarafta arka planda bu işleri çevirenleri kullananlar Bir tarafta bu gruplara mensup olmamalarından ötürü sahte darbe oyunu üzerlerine yıkılarak hapse atılanlar.
  • Bu görüşme sonrasında TSK’nın geleceği konusunda derin kaygılara ve düşüncelere kapıldığımı ifade etmeliyim. Ne yazık ki elden gelen birşey yok…
  • TSK’lerinde ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın, aldığım askeri eğitim ve disiplin çerçevesinde görevimi en iyi şekilde yapmaya devam edeceğime ilişkin bir kez daha kendime söz verdim.
  • Verdiğim bu söz çerçevesinde TCG MIZRAK II.K.’nı olarak tersane sonrasında TCG MIZRAK’ın eğitim periyodunun başarı ile icra edilmesinde elimden gelen her türlü gayreti gösterdim.
  • Açıkçası zor bir periyottu. Çünkü personeli motive etmek eskisinden daha meşakkatliydi. Tersane periyodunda iki ayrı komutanla çalıştım ve personel tasfiye sürecinden dolayı tersanedeki mesai periyodumun çoğu komutan vekalet görevini icra etmek ile geçti.
  • Tersane sonrası göreve hazır olmak maksadıyla icra edilen eğitim periyodunu kazasız belasız başarılı bir şekilde ifa ettik.

Babam ile Şubat ayında ikinci defa görüştüm. Bu defa kendisini Gölcük Batı lojmanlarında ikamet ettiğim evime davet etmiştim.

  • Bu görüşmemde 15 Temmuz sürecine ilişkin dikkatimi çeken iki yorumu olmuştu. * 15 Temmuz sonrası sürecin Hulusi AKAR ve Hakan FİDAN tarafından kontrol edildiği, * Hulusi AKAR ve Hakan FİDAN’ın FETÖ mensubu olduğu.
  • Mart ayındaydık. TCG MIZRAK ile Akdeniz Kalkan Harekâtına katılmak üzere hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Bu harekâta katılmadan önce de 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi maksadıyla Çanakkale’de gemilerin katılımı ile icra edilecek tören geçişine iştirak edecektik.
  • 15 Mart günü görev süresince kullanacağım kıyafetlerimi gemiye yerleştirmemi müteakip akşam sularında TCG MIZRAK Komutanı Dz.Bnb. Adem YAYLA tarafından.
  • Personelden iki kişinin 18 Mart günü icra edilecek tören geçişini izleyecek protokolde RTE’nin yer almasından dolayı seyre katılamayacağı, bu kişilerden birisinin geminin II.K.lık görevini deruhte eden şahsımın olduğu ifade edilmişti.
  • Ne bir tebliğ, ne bir kayıt. Sadece bir telefon görüşmesi ile II.K. nı olduğum, yaklaşık bir buçuk sene emeğimin geçtiği TCG MIZRAK hücumbotuna katılmam engelleniyordu. Hukuk dışı bir uygulama.
  • Anladığım kadarıyla artık bazılarının gözünde güvenilir personel değildim. Sen git bunca sene çeşitli platformlarda çok kıymetli ve değerli silah sistem ve personele kumanda yetkisi ver, sonra bir gün artık sana güvenmiyoruz, seyre gelemezsin de.
  • Seyre iştirak etmediğim periyotta ne izinli gözüküyordum, ne de mevcutta vardım. Bu husus gemi jurnaline dahi işlenmemişti.
  • Aslında bu hususları yaşadığımız bunca trajediden dolayı basite indirgemeye başladık. Ancak bir hukuk devleti olabilseydik bu söylediklerim basit şeyler olmazdı.
  • İşin üzücü tarafı ise sonradan öğrendiğim kadarıyla seyire katılamayacağım öğlen saatlerinde belli olmasına rağmen TCG MIZRAK Komutanı Dz.Bnb. Adem YAYLA tarafından bu hususun akşam saatlerinde tarafıma telefonla iletilmesi.
  • Amaçlanan anladığım kadarıyla yasal olarak mesai saatleri içerisinde haklarımı korumamı engellemekti.
  • O gün gemi komutanının şahsıma olan davranışları öğle saatlerinden itibaren 180 derece olumsuz şekilde değişiklik gösterdi. Bunun sebebini daha iyi anlıyorum şimdi. Yanılıyor olabilirim. Ama küçük bir ihtimal.

The END OF PART II

Part III

  • Bu olaydan sonra hafta sonu tayin olduğumu öğrendim. Tayinim TADAMERKOM’a çıkmıştı. Yeni görevim Elektronik Harp Koordinasyon Kısım amirliği idi.
  • Evet üzülmüştüm. Ancak tarafıma yapılan seviyesizlik beni üzmüştü. Tayin olmam değil. Bunca yıllık tecrübeye sahip amirlerimin, komutanlarımın seviyesizliğine üzülmüştüm.
  • Yaşanan bu olay sonrasında yeni birliğim olan TADAMERKOM’a katıldım. Birliğe katıldığım ilk gün Birlik Komutanı Dz.Kur.Alb. Erhan AYDIN tarafından, tarafıma seni tanıyoruz, amirlerimle konuştum, sen güvenilir personelsin denmesi çok gülünçtü.
  • Benim güvenilir olup olmadığımı belirleyen amirlerim kimdi, bunu nasıl belirliyorlardı, güvenilir olmak ne demekti. Güvenilir olmasam Deniz Kuvvetleri’nde ne işim var. 8 sene öğrencilik, 14 sene meslek yaşantısı, toplamda 22 sene.
  • Birlik Komutanı Dz.Kur.Alb. Erhan AYDIN’ın bu bilgilendirmesinden sonra tarafıma 15 Temmuz’da nerede olduğum, o geceyi nasıl yorumladığım soruldu.
  • Ben de gemimin tersanede olduğunu ve bu yüzden seyre iştirak etmediğimi ve o gecenin tam anlamıyla bir tiyatro olduğunu ifade ettim. Bu yorumum kendisini çok şaşırtmamıştı.
  • TADAMERKOM’da ve Donanma’da cüzzamlı gibiydik. Mart ayında gemiden karaya tayin olanlar cüzzamlı muamelesi görüyordu. Bu personele diğer personel selam dahi vermiyordu. Selamdan kastım askeri selam değil, hal hatır sorma anlamında.
  • Yönünü değiştirenler, görmezden gelenler, selam verdiğinde duymazlıktan gelenler…Tabii herkes böyle davranmıyordu ama çoğunlukla bu tür davranışlara tanık oluyorduk.
  • TADAMERKOM’da görev yaptığım sürece de elimden geleni yapmaya çalıştım. Ancak orada da engellerle karşılaştım.
  • NATO’dan sorumlu personel sensin diyorlar. Internet üzerinden kendine ait şifre ile NATO personeli ile iletişim kurabileceksin deniyor. Şifre talep ediyoruz. Ancak şifre verilmiyor. Çünkü cüzzamlıyım.
  • NATO Maritime Operations Working Group çalışmalarına katılacaksın deniliyor, ancak yurt dışı toplantılara gönderilmiyorum. Çünkü cüzzamlıyım.
  • Hatta bu konu hakkında çok değişik bir gelişme yaşanıyor. 16-25 Ocak 2018 tarihleri arasında Berlin’de icra edilecek NATO MAROPS WG-2018 toplantısına iştirak edeceksin, gerekli çalışmaları yap deniliyor.
  • Çalışmaları yapıyorum. Pasaportum olmadığı için pasaport başvurusunda bulunuyorum.
  • Sonrasında o sıra birincim amirim olan Dz.Yb. Ebru Yekdane Ercüment’in dahiyane bir manevrası ile Donanma Komutanlığı üzerinden bir mesaj gönderilerek her zaman TADAMERKOM tarafından iştirak edilen toplantıya katılım için Harp Filosu Komutanlığından personel isteniyor.

Bravo Zulu. Kurum kültürü bu olsa gerek. Kapalı kapılar arkasından iş çevirmek.

  • Amfibi Hücum Helikopter Gemisi (Landing Helicopter Dock, LHD) TCG ANADOLU’nun etkin işletimi maksadıyla teşkil edilecek Açık Deniz Görev Grubu Karargahının Konseptini yazacaksın deniliyor. Çalışmaya başlıyorum.
  • Yurt içi toplantılara katılıyorum. Ancak bu tip karargahların incelenmesi maksadıyla yurt dışına yapılan inceleme gezilerine iştirak edemiyorum. Çünkü cüzzamlıyım.
  • TADAMERKOM’da amirim olan Dz.Yb.Ebru Yekdane Ercüment ile tanışmam sonrasında orduda siyasetin neden yasaklanması gerektiğini daha iyi anladım.
  • Doğu Perinçek sevdalısı subayımız tarafından Doğu Perinçek’in yaptığı konuşmalar hakkında bilgi veriliyor ve Doğu Perinçek’e olan sevgimiz iş ortamında, askeri ortamda dile getiriliyor. Şaşkınlıkla görsel ve işitsel hafızama işlediğim unutulamayacak sahneler ve yorumlar…
  • Meslek yaşantımda şu ana kadar siyasetin bu kadar yoğun konuşulduğu, Doğu Perinçek gibi bir siyasetçi hakkında övgülerin dile getirildiği başka bir dönem yaşamadım.
  • Aslında bu konuşmaları yapan birinci amirim olan Dz.Yb.Ebru Yekdane Ercüment’ten başkası değildi. Sağolsun arkamdan da epey atıp tutmuş olma ihtimali yüksek. Çünkü 15 Temmuz TSK tasfiye politikasından etkilenen çoğu subayın arkasından atıp tutmuş, küfür etmiştir.
  • Bazı personelde klasik bir tepki anlayışı gelişti 15 Temmuz gecesinden sonra. Birisi açığa alınıyor, ben tahmin ediyordum zaten. Birisi gözaltına alınıyor, şu ana kadar hapse girmemesine şaşırmıştım zaten. Öncesinden hiçbir yorum yok, hiçbir tepki yok.
  • Olay olduktan sonra, kusuruma bakmayın leş yiyiciler misali, etkilenen kişi üzerinden gündem oluşturma, kendini aklama konsepti gelişti. Çok çirkin ama çok olağan hale geldiği için normal karşılanan bir davranış şeklini aldı bu husus Deniz Kuvvetlerinde.
  • Bu konuda Deniz Kuvvetleri personelinin karnesi daha evvelden de çok iyi değildi aslında. Ancak ‘leş yeme’ örneklerinin bu kadar yoğun ve alçakça yapıldığı bu şekilde başka bir dönem yaşandığını düşünmüyorum. Dibi bulduk diyebilirim.
  • Tamam. İşyerinde siyaset konuşuldu. Bir siyasetçi övüldü bunu anladım, anlayabilirim.
  • Ancak anlayamadığım husus Taktik Geliştirme Grup toplantılarının ana maddesi olarak 15 Temmuz TSK tasfiye sürecini ele almamızdı.
  • Bundan sonra sürecin ‘’Çok Kanlı Geçeceği’’, ‘‘Binlerce subay astsubayın’’ tutuklanacağı nasıl oluyor da sicil amirim olan Dz.Yb. Ebru Yekdane Ercüment tarafından bu toplantılarda dile getirilebiliyordu.
  • Bu husus görev yaptığım süre boyunca toplantılarda 3 defa, dinlenme aralarında birçok defa dile getirildi. Bu nasıl oluyor. Bu cesaretin kaynağı ne. Hiç tanımadığın subay astsubay askeri personel hakkında kulaktan dolma bilgilerinle atıp tutabiliyorsun.????!!!!
  • ‘’Beyin Bedava’’ Bir yarbay nasıl bu kadar bilgiye hakim olabiliyor. Şaşılacak iş. Ama şaşırmıyorum. Çünkü 15 Temmuz’u da herkes biliyormuş.
  • Tam olarak zamanını hatırlamıyorum ama 2017 yılının sonlarında sınıf sıralamaları açıklanmıştı. Bu sıralamayı belli bir zaman sonrasında incelediğimde sınıfımda 2. veya 3.üncü iken nasıp olarak bulunduğum sınıfın sonlarına doğru itelendiğimi gördüm.
  • Bu itelemenin sebebi TCG MIZRAK II.K.nı iken Komutan olarak atanan Dz.Bnb.Adem Yayla’nın verdiği sicil notu olduğuna ilişkin kanaatim çok yüksek.
  • Halbuki kendisi komutan olarak göreve atandığında gemiye kumanda etmeyi dahi bilmiyordu. Komutandır dışarıdan yanlış anlaşılmasın diye bir II.K. olarak arkadan süflelerle kendisine yardımcı oldum, (Normalde tam tersi olur)
  • 3 aylık tim eğitimleri süresince tecrübe eksikliğine rağmen aldığı önemli kumanda sayısı 5’i geçmez. Bunları söylüyorum, bunlar olabilir komutan geldiğinde uzun bir ara vermiştir, farklı tip gemiden gelmiştir.
  • Olmaması gereken bir gemi komutanın bu şekilde davranan bir ikinci komutanını sicilde gömmesi, Yoksa talimat alarak mı sicil verdin.
  • Yaptığım hesaba göre bana 80 civarında not vermiş olması gerekiyor, Vermiş olduğu sicil notunun normalde geçerli olmaması gerekiyor, çünkü bir önceki seneden 10 puan düşük bir sicil notununun verilmemesi gerekiyor sicil yönetmeliğimize göre.
  • Dz.K.K. Sicil Şubeyi aradığımda, sicil kurulu tarafından şahsıma verilen sicilin uygun görüldüğünü öğreniyorum.
  • Bu sicili veren de bu sicili onaylayanlar da aslında suç işliyorlar, umarım bunun farkındadırlar. Yanılmıyorsam belirlenen isimlerin sicilleri sistemli şekilde bozuldu.
  • Yazdıklarım belki önemsiz tali hususlar ancak şu yaşananların her birisi gelecek kuşaklar tarafından okunduğunda şaşılacak hadiseler olarak ele alınması kuvvetle ihtimal.

İşin özü şu;

  • – 15 Temmuz’dan sonra uygulanan TSK Tasfiye Sürecinin belki de kapalı kapılar arkasında uzun yıllar boyunca yapılan fişlemelerin bir neticesi olduğunu düşünüyorum.
  • – Maalesef siyasi kanatta, askerde çok büyük bir tuzağa düşürüldü 15 Temmuz gecesinde ve sonrasında.
  • – Olan kişilere, ailelerine olduğu kadar ülkeye oluyor, ülke elden gidiyor. Kendi değerlerini kendi eliyle yıkan bir sistemin devamlılığından bahsedilemez.
  • – Umarım bu süreçte kananlar, kandırılanlar yaptıklarını düzeltmek adına adım atabilecek cesareti gösterebilirler, yoksa yaşadığımız şu dönemin bir ibret vesilesi olarak hatırlanmasına sebep olabilecek hadiselerle karşılaşılması süpriz olmayacak,
  • – Benim hikayem küçük ve basit. – Deniz subaylarından çok daha kötü muamelelere tabi tutulan birçok personel var. – Gözaltına alınan, hapse giren, işkence edilen, tüm mal varlığı elinden alınan, şerefi ayaklar altına alınan, ailesine kötü muamele yapılan, kaçırılan ..
  • – Benim gibi küçük/büyük herhangi bir hikayesi olan her askerin hikayesini yazması gerektiğini düşünüyorum. – Yaşananların unutulmaması adına, – Yaşananların tarihimize ders olması adına, – Yaşananların sorgulanması adına, – Adaletin yerini bulması adına, – Tarihe not düşülmesi adına bunun önemli olduğunu düşünüyorum.
  • NE 15 TEMMUZ GECESİNDE, NE ÖNCESİNDE VE NE DE SONRASINDA VATANINA BİR AN BİLE İHANET İÇERİSİNDE OLMAYAN SİLAH ARKADAŞLARIMA SELAM OLSUN….
  • KENDİ ÇIKARLARI İÇİN TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ÜNİFORMASINI GİYEN, ARKADAŞLARINI KENDİ MENFAATLERİ İÇİN AŞKLARINDAN, YURTLARINDAN EDEN, SUÇSUZ YERE HAPSE GİRMELERİNE SEBEP OLAN, ARKADAŞLARINI VE PERSONELİNİ NE İDÜĞÜ BELİRSİZ NEDENLERLE FİŞLEYENLERE DE DİYECEK BİRŞEY BULAMIYORUM. YAPTIKLARINIZ SİZE YETER.

Bu Konu, Serkan Tezgel @sertez118 Kullanıcı adıyla paylaşımlar yapan, bir Twitter hesabının, paylaşımlarından derlenerek oluşturulmuştur…

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com | Pdf Kitap İndir | Telecharger Livre GratuitDescargar Libros Gratis | Free pdf download | Kostenlose eBooks |
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x