Korku Hikayesi ; Kazan Tatar memleketinin Orman Cinleri ve Perileri!

Saat gece yarısını vurdu! Bu gece Kazan Tatar memleketinin orman cinlerini, perilerini anlatacağım. İdil boylarındaki ormanlara gidiyoruz. Toplaşın!

  • Kadim İdil-Bulgarlarının toprakları. Buralar Kıpçak bozkırının hayli yukarısındadır. Nehirlerin, ormanların, bataklıkların sahipleri olduğuna inanır ahalisi.
  • Bilhassa ormanların apayrı bir yeri vardır bu hususta. Ormanda dolaşan göze görünmezlere Urman İyese (Orman İyesi) derler Kazan Tatarları.
  • Qarurman Babay da dedikleri olur. Kara Orman Baba yahut Kara Orman Dede. Kimileri de Urman Hocası derler. Manası: “Orman Sahibi”dir. Ağaçlara, çalılara, bitkilere, hayvanlara hükmeder.
  • Ormandaki en yaşlı, aynı zamanda en görkemli meşenin kılığında yaşarmış “ormanın sahibi”. Keyfi yerindeyse ormanda gezip şarkı söylediğine denk gelinirmiş. Ağaç tomruklarına halkalar ekler, ağaç gövdelerine resimler çizermiş.
  • Dolaşırken bembeyaz saçlı sakallı, eli asalı, sırtı çuvallı bir ihtiyar kılığında olurmuş. Ormanı afetten korur, yoldan çıkanların kaybolmasına mani olurmuş. Tabi “orman iyesi” yalnız değil.
  • Orman İyesi’nin torununa Tançulopan (Orman Kızı) derlermiş. Kayın ağacı kılığında olurmuş. Omzunda yeşil şalı, üzerinde rüzgardan hafif bir elbise, çiçeklerden bir çelenk takmış şekilde dolaşırmış o da.
  • Bu beyaz yüzlü, neşeli bir kız olarak tasvir edilen Orman Kızı da kaybolanlara (evcil hayvanlar dahil) yol gösterirmiş. Şafak sökmeden ormanda dolaşmayı severmiş.
  • Tabi orman bu kadar tekin bir yer değil. Ormanda yürüyüp dolaşan her şey de bu kadar iyi yürekli olmaz tabi. Bir de karanlık, kuytu köşeleri mesken tutan dehşetli varlıklar var.
  • Cine, hortlağa Kazan Tatarları da inanır. Ama bir de ormanlarda dolanan “şürele”yi anlatırlar. Şüreleyi ayırt ederken “ürkünç derecede çirkin” deyip geçerler.
  • Burnu bükükmüş, kolları ve ayakları dallar misali eğri büğrü çarpık çurpukmuş. Işıldayan gözleriyle insana bakması bile yetermiş. Boyu posu insana benzer, çıplak gezermiş. Alnında da boynuzu varmış.
  • Karanlık ormanlarda gezermiş şürele orman ruhları misali. İnsana benzese de boyu daha uzunmuş. Ağaç kadar uzun, çarpık çurpuk ayaklarıyla kollarıyla yürürken görürlermiş.
  • Parmakları da upuzunmuş. Kimi anlatımlarda tüylerle kaplı olurmuş vücudu. Koltuk altlarındaki bir deliken iç organları görünürmüş. Buraya buğday dalı saplanırsa öleceğinden kollarını hiç havaya kaldırmazmış.
  • Buğday dalı yazmışım, ağaç budağı. Kazık hesabı. Hem erkek hem kadın olurmuş şüreleler. Alkızları gibi cinler gibi aileler halinde otururlarmış ormanlarda.
  • Kadın yahut ana şürelelerin memeleri çuval kadar olurmuş. Böylece onları omuzlarından arka taraflarına atarak gezerlermiş. Eğile büküle yürüyen şüreleler insan gibi de konuşabilirmiş.
  • İnsan sesi taklit ediyor yani. Çünkü yolcuları sesleri taklit ederek kandırıp yoldan çıkarmayı severmiş. Kuytu köşelerde kaybolmalarını sağlarmış.
  • Şürelenin zaaflarından biri de kopuz sesiymiş zira kopuz sesini çok severmiş. Derler ki bir gün ormanda bir at çobanı atları gütmekteymiş. Gece vaktiymiş.
  • Ayı gelir diye korkuyormuş. Korkusundan önce bir ağaca tırmanmış. Sonra ağaca ayı da tırmanır diye ses çıkarmak istermiş kaçırmak için. Kopuzunu çıkarıp çalmaya başlamış.
  • Bir süre çaldıktan sonra ay ışığı altında uzaktan bir şeyin sallana sallana geldiğini görmüş. İnsan gibi ama insan değil. Çalmaya devam etmiş. Şekil gittikçe yaklaşmış.
  • Açıklığa eğri büğrü kollarıyla kıvrıla büküle şürele gelmiş. Çobanın yırıyla (şarkısıyla) oynuyormuş. Çoban korkmuş ama korktuğunu belli etmemek için sakince kopuzu çalmaya devam etmiş.
  • Şarkı bitince şürele de oynamayı kesmiş. Çobana seslenmiş: “Ey ağaçta oturan! İzin ver ben de senin yanına ağaç başına geleyim”. Adam hiçbir şey belli etmeden çıkabileceğini söylemiş.
  • Şürele çarpık kollarıyla ağacın dallarına asıldığı esnada adam balta sapıyla varlığın kollarına vurarak onu yere düşürmüş, saldırısından kurtulmuş.
  • Şimdi diyeceksiniz: Saldırısı nedir? İnsanları neden kandırıp yoldan çıkarır, orman kuytularına çeker? Her insana saldırmazmış. Bahar ve yaz mevsimlerinde gün doğumlarında ve gün batımlarında dolaşırmış.
  • Yalnız gezen yolculara musallat olur, kalabalık kimselere musallat olmazmış. Genelde ağlayıp yardım isteyen insan sesini taklit edermiş. Şüreleyi bilenler sese soru sorarlarmış. Yardım isteme haricinde insan gibi konuşamadığından susarmış.
  • Böylece anlaşılırmış şürele olduğu. Peki insanlara nasıl zarar verirmiş? Gülmelerini sağlayarak. Biri kahkaha atarsa onu öldürmek istermiş. Yolunu kaybedenleri uzun parmaklarıyla ölene dek gıdıklarmış şürele.
  • Oyun olduğunu söyler, öyle yaparmış bunu. O yüzden birisine bir şey teklif ettiğinde (yanına geleyim mi, oyun yapayım mı) reddederler yahut yapmasına engel olurlarmış kendini kurtarmak isteyenler.
  • Kaçmaya çalışanlar olurmuş. Ama şürelenin çarpık ayakları ağaç dalları misali uzunmuş, çabuk varırmış gideceği yere. Kaçanın sonu ölümmüş. Ancak bir yolu varmış ondan uzaklaşabilmenin.
  • Floodlarda evvelden anlatmıştım. Cinlerde ters ayak vs. taa Asya’daki inanışlara dayanıyor. Ters konuşma, hal cinsi (Azerbaycan tarafları), ters görünme vb. Terslik motifi şürelede de var.
  • Eğer bir yolcuyu kovalıyorsa, o yolcu üzerindeki giysileri ters ve ayakkabıları sağını solunu değiştirip giymesi ya da gittiği yolu gizlemek için arkaya yürümesi gerekirmiş.
  • Böylece şürele de ters tarafa koşarmış. Bu mümkün değilse akarsudan geçerlermiş çünkü şürele akarsudan geçemezmiş. Kıyıdan suyun ucunu sorar, gösterilince de oraya doğru koşar uzaklaşırmış.
  • Bu nedenle Kazan Tatarları birini kandırmak, aldatmak manasında “şüreleye su başını göstermek” tabirini kullanırlarmış. Bunlar dışında şürele köpek ve kamçıdan korkarmış.
  • Ormana gelen yolcuya önce “Hav hav var mı? Çuh çuh var mı?” diye sorar ve köpek ile kamçı sesini duyunca kaçarmış. Bir de alkarısı misali atlara özel ilgisi varmış.
  • Orman yanında otlayan at sürüsünden en iyi atı seçer ve onun üzerine binip gün boyu koşturup oynarmış. Tatarlar sürüden herhangi bir atın eve ter içinde döndüğünü görünce, onun üzerinde şürelenin koşturduğuna inanırlarmış.
  • Atlara musallat olmuşsa en iyi atı sürüye üzerine zift yakıp gönderirlermiş. O ata şürele bindiğinde yapışır ve inemediği için atla birlikte köye gelirmiş. Önemli nokta: Yakalayıp ateşe atarak öldürülmesi gerekirmiş hemen.
  • Eğer hemen öldürülmezse ölmeden önce beddua edermiş. Şürelenin laneti obalar, ocaklar söndüren, aileleri kasıp kavuran cinstenmiş. Kurtuluşu olmazmış.
  • Misalen: Karabay diye bir köyden yaşlı bir adam tını otlamak için kıra bırakırmış hep. Bir gün sabah atını almaya gittiğinde onun ter içinde kaldığını görmüş. Dinlensin diye bırakmış ertesi gün de aynı şekilde bulmuş.
  • Aklına kendi büyüklerinden dinlediği hikayeler gelmiş. Bu sefer atı kıra gönderirken sırtına zift sıvamış. Sabaha karşı evinen çıkıp atını almaya gideceği sırada tuhaf bir ses duymuş: “Kapıyı aç! Atını getirdim!”
  • Kapıyı açınca şaşırmış ihtiyar adam. Atın sırtında zifte yapışmış şürele oturuyormuş. Adam korkusundan bağırmaya başlayınca köylüler avlusuna toplanıp şüreleyi balta sapı ile dövmeye başlamışlar.
  • Şürele ölmeden önce ağlayarak beddua etmiş: “Köyünüz altı haneyi geçmesin!” diye. Ölmüş. Ancak sonradan köydekiler de ölmeye başlamış, altı hane kalıncaya değin sürmüş bu. Hep böyle kalmışlar.
  • Bizdeki orman perisi yahut ses taklit edip insana yolunu kaybettiren peri kızları motifini karşılar. Bizde peri kızları tabi daha insan görünümlü. Ama bazı farklılıklar var.
  • Upuzun saçları olur, güzel gibi görünür ama gözleri kuyu dibi misali karanlıktır, öfkeyle bakar. Ayakları çarpık çurpuktur. Kuyu, su kenarı perisi vb. diye de anlatılır.

Şürelenin mevzusu bu kadar. Bu flood da burada biter. Başka korkulu, tarihli floodlarda görüşmek üzere. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola. İyi geceler efendim…

Yazar; Mehmet Berk Yaltırık‏

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com |
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x