Kabadayı Hikayesi; Soytaroğlu İsmail (‘Ben delikanlı değil miyim?”‘)

Vakit geldi! Kabadayılı flood başlıyor. Bu akşam yine Karadeniz’e dek uzanacağız. Meşhur Soytaroğlu’nu anlatacağım. Başlıyoruz efendim…

  • Efendim mevzu 1900’lü yılların başında Ordu’da geçmektedir. O dönemlerin başında Kafkasya’da Anadolu topraklarına iskanlar olur. İşte hikaye bu vakitlerde Gürcü muhacirlerden bir bölüğünün Ordu taraflarına iskan edilmesiyle başlar. (93 Harbi-1878 sonrası)
  • Zamanla içlerinden toprak ağaları, zengin kimseler türemiş, yörede hakimiyet kurmuşlardır. Bir yandan bu hususlar bir yandan yerleşik olanla iskan edilenler arasındaki kültür çatışması derken niza kaçınılmaz olmaktadır.
  • Tabi toprak sahipleriyle köylüler arasında daha alenidir bu sürtüşme. Sürgün gidilen bölgede nüfus ve coğrafya müsaitse maffios eğilimler kaçınılmazdır. Nitekim burada da araziyi genişletme çabaları ve bazı arazilere çökme durumları meydana gelmeye başlar.
  • Osmanlı devrinde genelde böyle durumlarda yöreden bazı isimler sivrilmekte, köylü nezdinde toprak sahiplerine karşı koymakta, kendi maffios temayüllerini oluşturmaktadır. Kısacası yöreden bir delikanlı silahını kuşanıp durumdan vazife çıkarır.
  • Toprak sahipleri yöre ahalisi müsellah olduğundan kendi çetelerini, kabadayılarını beslemektedir. İşte Perşembeli Soytaroğlu, zulüm noktasına gelen arazi sürtüşmeleri esnasında ortaya çıkmış, yöreyi kasıp kavurmuştur.
  • Soytaroğlu İsmail, Kadıoğulları ailesindendir. 1877-78 Osmanlı Rus Harbi yani Doksanüç Harbi zamanında askere alınmıştır ağabeyi Ömer’le birlikte. Köyde delikanlı çağlarında kimsenin kalmadığı rivayet edilmektedir.
  • Bu esnada Gürcü muhacirler bölgeye yerleştirilmeye başlamış, arazi mevzuları yaşanmaya başlamıştır. İsmail, bir rivayete göre bölgede at oynatan çetelerle ilgili kendisine mektup gönderildiğinden diğer bir rivayete göre hava değişimi amacıyla memleketine döner.
  • Demin akrabalarından birisi anımsattı (flood sonunda söyleyeceğim) Harb-i Umumi Cihan Harbi olabilir askere alınması. Ben Doğu Karadeniz Kabadayı ve Eşkıyaları kitabındaki aktaran kişiden hikayeleştiriyorum. (Seferberlik olması da muhtemel yani)
  • Soytaroğlu askerden gelir gelmez yanında Gozput Hüseyin Efendi’nin oğlu İsa diye bir arkadaşıyla birlikte Gürcü çetelere karşı koymaya karar veriyor. O esnada köyde bir düğün tertip ediliyor. Gürcü Necip, Davutçuoğlu Ömer ve Yusuf düğünde içiyorlar.
  • (Yöreden ikinci teyit geldi, Cihan Harbi seneleri. Kafkas Cephesi’nden geliyor Soytaroğlu). Soytaroğlu’yla İsa da düğüne gidiyorlar. Yörede âdettir, karşılanmaları için düğün evine yaklaşınca havaya sıkıyorlar.
  • Bekliyorlar ki düğün sahibi davul zurnayla gelsin, davetlileri karşılasın. Ancak gelen giden olmuyor. “Belki gümbürtüye gitmiştir” diyerek bir silah daha atıyor. Yine gelen giden yok. Bir çocuk gönderiyor en son “biz geldik” diye.
  • Davul zurna çala çala geliyor bunlara doğru. Soytaroğlu birden: “Kes!” diye gürlüyor. Davul zurna susuyor. “Ne çalacaksınız ne de buradan kıpırdayacaksınız” diyor, alıkoyuyor çalgıcıları.
  • Düğünde içmekte olan Necip’le arkadaşları meraklanıyor. “Davul zurna nereye gitti?” diye soruyorlar. Soytaroğlu’nun alıkoyduğunu öğrenince sinire kesiyorlar. Kalkıp gidiyorlar yanına. “Davulcudan ne istiyorsun” diye hesap sormaya kalkıyorlar.
  • İsmail: “Davulcu bana niçin gönderilmedi? Ben delikanlı değil miyim?” diyor, tartışma büyüyor. Düğün sahipleri alelacele bir sofra kurduruyorlar İsmail’e, durumu yatıştırmaya çalışıyorlar. Mevzu çıkmıyor. Ancak bu olay Gürcü kabadayılar, çeteler arasında duyuluyor bir kere.
  • Düğün esnasında Gürcü çeteleri içerisinde ismi olan Necip ve arkadaşları: “Bu Soytaroğlu bir gün başımıza bela olur, büyümeden halletmeli” diyorlar. Daha düğün esnasında plan kuruyorlar. Pusu kurup İsmail’i haklayacaklar.
  • Soytaroğlu’yla İsa’nın geçeceği yolda bekleyip ansızın kurşunlayacaklar. Bu iş için Dursun diye biriyle adamlarını ayarlıyorlar. Bunlar düğün bitmeden yol ortasında pusu için en elverişli mıntıkaya intikal edip alıcı kuş gibi çöküyorlar.
  • Düğün devam ederken İsmail ile İsa kalkıp köylerinin yolunu tutuyor. Bir dere içindeki geçitten geçtikleri esnada pusudaki namlular alev kusuyor. Soytaroğlu topuğundan vuruluyor, orman tarafına atılıp mermilerden kurtuluyor.
  • Ancak İsa dere içinde kalarak kurşunlara hedef oluyor, hayatını kaybediyor. Böylece Soytaoğlu dağa çıkıp oralarda gezmeye başlıyor. Ara sıra hanımının yanına gelip köylerdeki durumla ilgili bilgi alıyor.
  • Bolaman taraflarında Pasaloğlu denilen arkalı, nüfuzlu ve gözüpek bir ağanın yanına sığınıyor. Bir sene kadar yanından ayrılmıyor. Bu sırada Bolaman’da silahını kapıp yanına gelenler oluyor.
  • Bu esnada memleketinde Gürcü çeteler onu arıyor. Geçtikleri yeri kasıp kavuruyorlar. Üstelik soygun ve tacizler de artıyor. Arazilerin el değiştirmesi durumu devam ediyor. Bunlardan en korkulanı da Uzun Hasan’ın Yusuf denilen biri.
  • Dört yanı gümüşlerle hamaylılarla bezeli, gümüş saatli, kamalı, elinde “Alaman tüfeği” (mavzer), üstünde aba, zıpka… Tek kişilik ordu misali dolaşıyor. Bir gün Soytaroğlu, Bolaman’dan iki arkadaşıyla memleket ahvalini öğrenmek için gizlice kalkıp geliyor.
  • Toman Kıranı denilen bir mıntıkada, Yusuf’a denk geliyorlar. Soytaroğlu aşağı doğru yürüyen Yusuf’a silahın doğrultup davranmamasını söylüyor. Yusuf: “Bu memlekette bana kimse davranma çekemez, sen kimsin?” diye karşılık veriyor.
  • Meğer bu Yusuf’la İsmail’in eskiden ahbaplıkları varmış, “Sen benim eski arkadaşımsın, tavuk hırsızlığı yapmıştım seninle” diyor. Alttan alıyor Yusuf. Karşısında üç silahlı var. Soytaroğlu çete mevzularını bildiğinden hiç oralı olmuyor, yaptığı soygunların hesabını soruyor.
  • Yusuf bir daha İsmail’in akrabalarına, memleketine hakaret etmemek üzere silah zoruyla söz veriyor. Oradan ayrıldıktan sonra içi içini yiyor. Toprak rengi aba zıpka yaptırıp Soytaroğlu’nun akrabalarına musallat olmaya başlıyor tek tek.
  • Hakaret ve dayakla kalmayıp fındıklıklarını da tek tek ellerinden alıyor. Eniştesi Loli Yusuf ve Taflandağlı Kamil’le bir çete teşkil edip sürekli birlikte geziyorlar. Vurguna soyguna devam ediyorlar. Soytaroğlu punduna getirmeyi bekliyor.
  • Bir gün bunlar yöreden bir zenginin evinde içki sofrası kuruyorlar. Kazanda öküz kaynar, ortalıkta çengi oynar, vur patlasın çal oynasın eğlence. Soytaroğlu bu eğlenceyi haber alınca fırsatın ayağına geldiğini anlıyor.
  • Arkadaşlarıyla birlikte hazırlanıp altı kişilik bir çete halinde Alçakbel’de bulunan malum eve geliyorlar. Evin etrafını çepeçevre sarıyorlar. İçeriye haber gönderip Yusuf’a ve evdekilere silahlarını bırakarak dışarıya gelmelerini söylüyor bir köylü aracılığıyla.
  • Bunların basiretleri bağlanıyor tabi. Muhtemelen Yusuf yine olayı konuşarak halledeceğini zannediyor. Ancak nafile. İsmail üçünü de bağlatıyor. Tüfeklerini alıyorlar. Kazanı devirip kadını da yanlarına alıp düşüyorlar yola.
  • Yusuf’u evinin kapısının önünden geçirtirken: “Ne olur ne olmaz, bir vasiyetin var mı?” diyor. Yusuf: “Dünya malımın hepsini alsalar, canıma kıymasalar” diyor. Oradan ayrılıp Yağmurlar denen mevkiye geliyorlar. Kamil’le Yusuf’u doğrayarak öldürüyorlar.
  • Asıl Yusuf’a geliyor sıra. Ölmemek için yalvarıyor. Çocukluk arkadaşı olduğu için Soytaroğlu adamları görmeden kaş göz edip kaçmasını söylüyor, affediyor. Ama çetesindekilerden biri fark edince hemen tüfeğini çekip öldürüyor Yusuf’u. Ahali Yusuf’un ölüsünü bir hafta sonra buluyor
  • Soytaroğlu, öldürdükleri üç kişinin kulaklarını Perşembe eşrafından Şerif ağa ve Çolak Ali’ye götürüyor. Gürcü çetelerine karşı yaptığı kulaktan kulağa yayılıyor. Çeteler bir daha ortalıkta görünemiyor. Meydan Soytaroğlu’na kalıyor.
  • Soytaroğlu’nun namını duyan, seferberlik sonrası vakitte asker kaçağı olup dağda gezenler hep onun yanına geliyor. Elli, altmış kişiye çıkıyor çetesi. Çete mevcudiyetini sürdürebilmek için soygunlara başlıyor. İlk olarak Çeşminoğlu diye birini soyuyorlar.
  • Tabi devir Kurtuluş Savaşı zamanları aynı zamanda. Kuvva-i Milliye namına efelerden çetecilere çoğu kişiye haber gidiyor. Bir haber de Soytaroğlu’na gidiyor. Bu sefer Pontus çeteleriyle çarpışmaya başlıyor İsmail.
  • 1922’ye dek bölgede tek hakim. Bir dönem Şebinkarahisar’a dahi hakim oluyor kısa süre. Ancak bir yandan da soygunlarını, eşkıyalığı sürdürüyor. Hükümet yavaş yavaş belini doğrultmaya başladığından, Soytaroğlu’yla karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz oluyor.
  • Resmi kayıtlarda Şebinkarahisar Jandarma Taburu’nun harekatı söz konusu. Ancak halk ağzı rivayetlerde Soytaroğlu’nun akıbetinden ağabeyi Ömer soruluyor.
  • Yani ondan biliyorlar. Buna göre Ömer, oğluna bir kız nişanlıyor. Soytaroğlu bu kararından vazgeçmesini söylüyor. Ömer kardeşini dinlemeyince zorla köyden sürülüyor. Kalkıp Perşembe’ye yerleşen Ömer, orada Gürcü İsmail Ağa ile işbirliği yapıyor.
  • İsmail Ağa, Soytaroğlu’nu halletmek için bir çete oluşturuyor. Tıpkı Sandıkçı Şükrü’de olduğu gibi bunlar jandarma müfrezesiyle birlikte toplanıp Soytaroğlu’nun kaldığı eve yürüyorlar.
  • Ömer’in Abdullah diye bir oğlu var, amcasına pek düşkün. Bu tuzağı haber alınca Soytaroğlu’nun kaldığı eve gidiyor koşa koşa. Ancak o esnada evin etrafı inceden sarılmaya başlıyor. Soytaroğlu gelenleri öğrenince: “Çayımız bir bitsin hele öyle çatışırız” diyor rivayete göre.
  • Bir rivayette de bu birkaç gün sürüyor ancak çeteyi toparlama fırsatı bulmuyor. İlki daha muhtemel. Neyse evin etrafı sarılıyor. Haberci gönderilse de teslim olmaları için kurşunlar ansızın uçuşmaya başlıyor.
  • Teslim mektubunu taşıyan kişi o dönem 16 yaşında bir genç, olayları da Doğu Karadeniz Bölgesi Eşkıya ve Kabadayıları adlı kitabın yazarı Yaşar Küçük’e aktarıyor. Birkaç teslim ol babında mektup ve ret babında cevabi mektupları kurşun yağmuru altında getirip götürüyor.
  • Saldırı üçüncü mektuptan sonra şiddetleniyor. “Teslim olmazsan karını , çocuklarını öldürür imha ederiz” denilen mektuba: “Eşkıyanın çocuğu, karısı olmaz” diye karşılık veriyor. Ellerine nereden geçirmişlerse bomba falan da savuruyorlar arada evi kuşatanlara.
  • Bu kitaptaki rivayette ve resmi kayıtlarda Soytaroğlu’nun Giresun’da Topal Osman Ağa’ya teslim olduğu, ancak sonradan yine dağa çıktığı, burada bir çatışmanın ardından süngülendiği yazıyor ama biz yine de hikayeyi nakletmeye devam edelim.
  • Hülasa-i kelam şiddetli çatışma neticesinde Soytaroğlu hayatını kaybediyor. Perşembe’ye bağlı Çınarköy’de defnediyorlar.

Bu flood da burada biter. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola. Biraz soluklanayım. Korkulu flood 12’de başlar yine, kısa sürer o.

Bu arada aktardığı anekdotlarla mevzuyu zenginleştiren, Soytaroğlu’nun akrabalarından biri olan, elan twitter’da tek tüfekle alay çevirmeye devam eden @onrkontas ‘ı da zikretmeliyim.

Yazar; Mehmet Berk Yaltırık

Abone ol
Bildir
guest
3 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
Anonim
Anonim
6 ay önce

Kendisi benim büyük dedemdir Allah rahmet eylesin.

persembeli52
persembeli52
Cevap verdi;   Anonim
4 ay önce

benim de büyük dede oluyor kurtulus koyunden

hakan danacı
hakan danacı
4 yıl önce

Babamın anlattığı kadarı ile. Ortada oynatılan kadın sanırım soytaroğlunun kız kardeşiymiş. Soytaroğlu onu öldürtmüş. Kamili ve diğer arkadaşını doğrayan adam ise Ordu Perşembe li Kelek kadir Lakaplı soytaroğlunun cellatıdır. Kelek kadir oğlu şuan da perşembe’de Sarı OSman diye bilinir. Babaannemin kuzeni gelmektedir.

Benim Adım Hakan Danacıdır.

mutlakaoku.com | Pdf Kitap İndir | Telecharger Livre GratuitDescargar Libros Gratis | Free pdf download | Kostenlose eBooks |
3
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x