Geçen gecelerden birinde yine bir kabadayılık hikayesi istenmişti. İstek üzerine anlatmaya başlayalım. Gecenin konuğu: Sarraf Niyazi!
- Sarraf Niyazi hayli meşhur. Refi Cevad Ulunay’ın yazılarından kitaplaştırılan “Sayılı Fırtınalar”da bir bölümde sırf kendisi ve çevresi geçer.
- Çünkü kendisi hayli şöhretli ve hayli enteresan vakalar yaşamış. Sermet Muhtar Alus kendisini Onikiler arasında sayar. Onikiler kimdir?
- Bilhassa Aksaray muhitinde ama daha ziyade İstanbul’da bir dönemin “sayılı fırtınaları” (bkz. fırtına takvimi) sayılan kabadayılar.
- Kendileri hakkında Reşad Ekrem, Sermet Muhtar, Necip Fazıl yazmış. Bir de okumadım ama İStanbul Ans.’de maddesi var imiş.
- Meraklısına malumatın ardından gelelim Sarraf Niyazi Bey’in hikayesine. Mora asıllı. Sureti heybetli lakin çocuk yürekli, mütebessim derlermiş.
- Gençliğinde bir dönem Beyazıt ile Laleli arasındaki Koska’da sarraflık yaptığından lakabı öyle kalmış. Değerli kağıt, borç harç işi falan.
- Ancak dikiş tutturamamış. Verdiği borçları geri alamıyor. İstemeye kalktığında kimsenin durumu olmadığını görünce erteliyor hep.
- Dermiş ki evinde bir torbada dururmuş borç kağıtları. Bakıp bakıp küfreder, sinirlenir sonra geri torbaya koyup kaldırırmış.
- Misal tahsile gitmiş mahkeme kağıdıyla. Gittiği evdekilerin halini görünce para verip geri çıkmış öyle biri. Sermaye merhametten bitmiş.
- “Aga bu nasıl kabadayı, mahkeme kağıdı, borç tahsil edememe ne iş?” demeyin. Niyazi Bey efendi takımından, okumuş kabadayılardan.
- Mekteplidir. Babası da itibarlı bir sarraf olduğundan oğlunu okutmuş. Son sınıfa kadar Tıbbiye’de okumuş, sonra ayrılıp kaleme geçmiş.
- Ne alaka diyeceksiniz, horoz dövüşüne de hayli meraklı. O dönemde kabadayılar arasında hayli revaçta. Niyazi Bey de eğlencesine bakıyor.
- Ancak bir de kabadayılığı var ki asıl hikaye burada başlıyor. Nişancılığı da var aöa sillesi hayli meşhur, sayın ki silah yerinde.
- O tarihlerde İstinye’de Cevat Bey diye kalemden bir kimsenin yalısına gelip gidiyor. Yalıya sık sık kabadayılar misafirliğe gelip gidiyor.
- Cevat Bey kabadayılarla muhabbeti seviyor. O dönem yalısı bütün kabadayılık havadisinin anlatıldığı yerlerden. Niyazi Bey de ahbaplarından.
- Arkadaşı Acem Şevki ve Cevat Bey’le buluşup yalının yolunu tutuyorlar. Atlıyorlar Şirket-i Hayriye’ye. Zaman geçsin tavla istiyorlar.
- Dedik ya Sarraf Niyazi eğlencesine düşkün. Acem Şevki ile başlıyorlar zar sallamaya. Merdivene yakınlar üst katta. O esnada biri çıkıyor!
- Bakıyor Cevat Bey, o dönemin vurucu kırıcı takımından Kara Yani çıkıyor. Herhalde Niyazi ile arası hoş değil, Cevat Bey “Eyvah” çekiyor.
- Sarraf Niyazi pek takmıyor. Kara Yani geçecekmiş gibi yapıp tavlayı yere düşürüyor. “Çüş!” diyor biri, “Gazino mu burası vre” diyor öteki.
- Birden ayağa fırlıyor Sarraf Niyazi. Cevat Bey de Acem Şevki de yerlerinde kıpırtısız. Kara Yani’nin suratında patlıyor sille.
- Kara Yani balya gibi merdivenlerden aşağıya uçuyor, bakmaya gerek bile duymuyorlar. Pulları yeniden dizip oyuna devam ediyorlar. Hatta
- Niyazi Bey tokat atarken zarları da öbür elinde tutmuş. Eğlencesine düşkün. Okumuş. Tarih merakı var, hattat hem bağlama çalar. Ancak
- Ters biri durum olunca tokadını esirgemiyor. Tavla oynarken nasıl vursa denize uçardı Yani, onun hesabını yapıyorlar aralarında sonra.
- Belgelere göre 1909 gibi Sarraf Niyazi Bey’i Adalar Serkomiserliği’ne tayin ediyorlar. Hayli maceralı polislik hikayesi de öyle başlıyor.
- O vakitler Hürriyet sonrası. Büyükada’da bazı Rum kabadayılarla sorunlar var. Ahaliyle dahi sıkıntı yaşıyorlar. Asayişi temin edilememiş
- Polis Müdürü Giritli Kemal Bey götürmüş teklifi, “nazik” bir yer olduğunu belirtmiş. Sarraf Niyazi demiş ben adada asayişi sağlarım.
- Ancak aleyhimde bir şikayet olursa kulak asmayıp beni harekatımda serbest bırakacaksınız. Kabul ederseniz hemen göreve başlarım diyor.
- Kemal Bey kabul ediyor. Evine bile uğramadan doğruca vazife başına geçip Büyükada’ya gidiyor karakola uğruyor. Topluyor polisleri etrafına.
- Diyor “arkadaşlar burası ada. Suçlu elimizden kaçamaz. Tembellik, ihmalkarlık istemem. Aksi halde elimden kurtulamazsınız buna göre çalışın”
- Akşamına devriyeye çıkıyor tek başına. Birkaç vukuatı kendi usülünce hallediyor resmi işleme koymadan. Adayı dolaşırken bilgi de topluyor.
- Adada hangi şerirler var kim sorun çıkartıyor, ahaliye rahatsızlık veriyor bunları öğreniyor. Sonra bekliyor. Haber geliyor bir gün karakola
- Adadaki kabadayıların en şeriri Pandeli, gazinolardan birinde rezalet çıkarmış. Polislerden birine gidip Pandeli’yi getirmesini emrediyor.
- Polis yutkunuyor. Diyor bu kendisi gelmez. Komiser çağırıyor de. Yine gelmez. Sen git söyle. Belaya gireriz komiser bey. Niyazi öfkeleniyor
- “Beladan korkuyorsan bu meslekte işin ne”diyor. Polis gidiyor. Yarım saat sonra geliyor: Çağırdım gelmedi,beni de kovdu. Niyazi bey kalkıyor
- Polisler diyor biz de gelelim mi? Yalnız gideceğim diyor. Varıyor rezaletin çıktığı gazinoya. Gazinocu ayakta karşılıyor Niyazi Bey’i.
- Soruyor burada rezalet çıkaran biri varmış. Karakola çağırttım gelmemiş, kimdir bu? Pandeli diyor. Köşe başında genişçe bir masa başında.
- Pandeli adanın külhanbeyleriyle denize nazır camekanın önünde masada oturmuş kafayı çekiyor. Dikiliyor Niyaz Bey soruyor, Pandeli sen misin?
- Benim diyor. Karakola davet ettim neden gelmedin? Ben istemedikçe gelmem cevabını alıyor. Niyazi Bey evvela masaya bir tekme vurup deviriyor
- Pandeli’yi yakasından tutup camekandan dışarıya fırlatıyor, cam çerçeve aşağıya iniyor, kabadayı cumburlop denize. Arkadaşlarına dönüyor
- “Arkadaşınızı kurtarsanıza onu da ben mi yapayım?” diyerek Pandeli’yi tek eliyle ensesinden tutup denizden çıkarıyor. “Düş önüme gidiyoruz”
- Pandeli diyor: Bari evime gidip kurulanayım. Niyazi: Karakolda kuruturum ben seni diyor. Pandeli ürkünce ekliyor:Dövecek olsam burada döverim
- Karakolda kimseye el kaldırmam, kanunun himayesidir. Emre itaat etmediğin için karakola gitmen lazım diyor. Karakola gidiyorlar birlikte.
- Polisler şaşkın. Niyazi Bey diyor: “Bu delikanlı akşam biraz kaçırmış, şimdi sükunet buldu.” Pandeli’nin üşüdüğünü görünce diyor ki:
- “Dağ gibi adam üşür mü hem gençsin. Şu yaşımda ben Adadan denize girsem Maltepe’ye dek yüzerim elbisemle. Sen de beraber gelir misin?”
- Pandeli cesaret edemiyor. Niyazi Bey masadan bir ayva çubuğu alıp, ucunu sivriltip odanın bir ucundan kapıya fırlatıyor. İki parmak saplanmış
- Bir anlamda göz dağı veriyor bilek gücü hakkında. Sonra diyor ki: “Oğlum Pandeli. İstersen gazinoyu kapat, sabaha kadar iç eğlen ama edeple”
- Kaldırım kabadayılığı, başkasını rahatsız etme istemem. Adada halk bir kuvvet tanımalı, Koço, Yorgo, Pandeli istemem. Halkı rahatsız ederseniz
- Fiyakanızı halkın içinde bozarım. İsterseniz aranızda konuşun. Beni öldürmek isterseniz ben her akşam şu şu yerlerde yalnız dolaşıyorum.
- Bir yerde sıkıştırablirsiniz. Tabanca da kullanmam, kullandıktan sonra temizlemeye üşeniyorum diyor. Pandeli ile el sıkışıp evine yolluyor
- Adada huzur dönemi başlıyor. Tenhada biri tabanca atsa bile Niyazi Bey’in o kişiyi kovalayıp yakaladığı rivayet ediyor.
- Adaya bir hırsız,dolandırıcı geldiğini öğrendiğinde (bilen memurlar aracılığıyla) o şahsı karakola çağırıp “sana burada ekmek çıkmaz” diyerek
- Geri İstanbula gönderiyor. Büyükada’da herkes kapısı açık yatmaya başlıyor. Rum aileler çocuklarının himayasini dahi Niyazi Bey’den istiyorlar.
- Diyelim sokakta bir genci gördü: “Niko hala sokakta mısın? Baban evde seni bekliyor, çekerim kulaklarını” diyor. Uyarıyı alan evine dönüyor
- Ancak ada vazifesinde uzun süre kalamıyor. Giritli Kemal Bey başka bir yerin mutasarraflığına atanınca adaya yeni bir polis müfettişi geliyor
- Diyor siz burada asayişi sağlamışsınız ama bu gayrı kanunidir, şart şurt dinlemem. Niyazi diyor ben bu işi maişet kaygısıyla kabul etmedim.
- Müfettişle aralarında bir münakaşa oluyor. Bir sille müfettişin suratında patlıyor. Ardından masasının başına geçip çağırıyor polisleri
- İstifa edeceğini söylüyor. Polisler o istifa ederse kendilerinin de istifa edeceğini söylüyor. Kabul etmiyor. Hepsiyle helalleşiyor.
- Adayı terk ediyor. Yeni polis müdürü dairesine çağırtıyor,müfettişe barıştırayım vazifenize dönün diyor. İstifasını geri almıyor.
- Niyazi Bey’in bilinen son serüveni Mütareke senelerinden. İstanbul işgal altında, ahali sokağa çıkmaya korkuyor.
- Niyazi Bey, İStanbul’a pek inmiyor. Arada Şevki ile İstinye’de Cevat Bey’in yalısına gidiyor, münzevi gibi kendi halinde yaşıyor. Bir gün…
- İstinye’de bir salaş meyhaneye gidiyor,Apostol’un yerine. Deniz kenarında demleniyor hafiten sakin sakin. O esnada bir grup Fransız bahriyeli
- Kendi aralarında eğlene güle meyhaneye geliyor. Masalardan birine oturuyorlar. Bir yandan içerken bir yandan şakalaşıyorlar kendi aralarında
- Bir tanesi serpuşunu Niyazi Bey’in olduğu yere fırlatıyor. Niyaz ses çıkarmıyor, serpuşu alıp kenara koyuyor. Bir derken oluyor, iki-üç…
- En son bir serpuş rakısını devirince Apostol’u çağırıyor. Konuştukları esnada bir serpuş yüzüne çarpınca serpuşların hepsini denize atıyor,
- Ardından kalkıp ilk serpuşu fırlatan Fransız bahriyeliyi bir tokatla denize yolluyor. Diğerleri hücum edince silleyle birkaçını daha denize
- En son her biri denizi boyluyor. Kavganın lakırdısı anında Fransız karargahına yetişiyor, Türkler Fransızları öldürüyor diye aksettiriyorlar.
- Bir Fransız teğmen, bir manga askerle meyaheneye geliyor. Bekliyor ki içeride silahlı falan bir sürü kişi var. İçeride sadece Niyazi Bey var
- Teğmen kendi kendine herhalde kaçtılar, bu adamcağızın bir alakası yok. Denize eğiliyor taraçadan askerlerine sesleniyor. Askerler bağırıyor.
- Teğmen soruyor denizde ne işiniz var. Diyorlar bir Türk bizi denize attı. Onunuzu da bir adam mı denize attı? Evet cevabını alıyor.
- Askerleri denizden çıkarttırıp soruyor kim sizi denize attı. Niyazi Bey’i gösterip burada şarap içerken bizi tutup tutup denize attı diyorlar
- Teğmen şüpheleniyor, bu adam sizi durup dururken denize atmadı ya diye soruyor. Şakalaşırlarken suratına gelen şapkadan bahsediyorlar.
- Niyazi Bey az biraz Fransızca biliyor, mevzuyu dili döndüğünce anlatıyor. Diyor on kişi adama hem saygısızlık edip hem de dayak yemişsiniz
- Askerleri kovuyor. Sonra Niyazi Bey’le Fransızca konuşuyor, özür diliyor. Karşılıklı oturup geç vakte kadar içiyor Fransız teğmen.
Sarraf Niyazi Bey’in hikayesi de budur. Her ne kadar sürç-i klavye ettikse affola. Başka bir zaman başka bir hikayede görüşmek üzere. Bu da bonus. Flood’un fon müziği: Hamiyet Yüceses-Kadifeden Kesesi..
https://www.youtube.com/watch?v=0fQzqknXUV4
Bu Konu, Mehmet Berk Yaltırık @SonGulyabani Kullanıcı adıyla paylaşımlar yapan, bir Twitter hesabının, paylaşımlarından derlenerek oluşturulmuştur…