Flood'un Yayınlandığı Tarih:29 Haziran 2020 @ 03:25
Söz verdiğim üzere bugün ikinci bir komplo teorisi ile daha sizlerleyim. Yine daldan dala atlayacağız ve yine yok artık dedirtecek türden bir yazı olacak. Bir Komplo Teorisi: Gökkuşağı Köprüsü.
- Gökkuşağının sonundaki yer. Oz Büyücüsü’ndeki Dorothy’e göre rüyaların gerçeğe dönüştüğü, diğerlerine göre ise sonunda altın bulabileceğiniz veya evcil hayvanlarınız öldüğünde gittiği yer. Gökkuşağı tüm bu hikayelerde gerçeklik ile büyülü bir dünya arasındaki eşiği temsil ediyor.
- Norse mitolojisinde Bifröst, Asgard ve Dünya arasındaki bir gökkuşağı köprüsüdür. Efsaneye göre, Dünya’nın son günlerinde bu köprüyü kullanan Devler, Tanrılar’ın alemine geçip onları kılıçtan geçirecekler. Bu kurgu olsa bile ben aslında bir gerçeği temsil ettiğine inanıyorum.
- CERN’de bulunanlar Gökkuşağı Kütle Çekimi diye adlandırdıkları şeyi tespit etmeye çalışıyorlar. Bu teoriye göre, ışığın farklı dalga boyları, farklı kütle çekimi seviyelerine maruz kalıyorlar. Bu fenomen ilk kez kara deliklerin içinde bulunabileceği düşünülerek oluşturuldu.
- İşin bu kısmı biraz ilginç çünkü bazı bilim insanlarına göre kara delikler, başka evrenlere açılan solucan delikleri gibi çalışıyor olabilirler. Bu solucan deliklerine Einstein–Rosen Köprüsü denmesi de dikkatinizden kaçmasın aynı Norse mitolojisindeki gibi.
- İronik olarak, Gökkuşağı Kütle Çekimi, aynı bir prizma gibi çalışır. Dark Side of the Moon albüm kapağındaki gibi hani, Newton’ın da deneylerinde kullandığı, Oz Büyücüsü’nün de garip bir bağlantıya sahip olduğu şu ilginç prizma ve ışık kırılımı.
- CERN’de görev alan bilim insanlarına göre orada mini kara delikler ve solucan delikleri yaratmaya çalışıyorlar. Ben bu konsepti, Alice Harikalar Diyarında da popüler hale getirilmiş Tavşan Deliği kavramına benzetiyorum. Tesadüf ya, CERN’de kullanılan bu makinenin ismi de ALICE.
- Fizikçiler, kara delikleri ve solucan deliklerini kullanarak zamanda geri gitmenin mümkün olabileceğini söylüyor. Bu sebeple, CERN’in bu teknolojisi bana Alice’in Harikalar Diyarı’na geçtiği aynayı anımsatıyor. Bu ayna Alice’i herşeyin ters çalıştığı başka bir dünyaya götürüyor.
- Yeterince garip olarak, bilim insanları Antarktika’da bizimkine “Ayna” sayılabilecek, fiziğin ters işlediği bir evrenin delillerini keşfetti. Tıpkı Lewis Carroll’ın Through the Looking-Glass romanındaki gibi. Buz erimeye devam ettikçe orada neler keşfedeceğiz merak ediyorum.
- Birçok okültist aynaların büyülü olduğuna ve geçit olarak kullanılabileceklerine inanıyor. Belki de yaşamış en meşhur okültist John Dee, iddiaya göre Ruhlar Dünyası’nı görebileceği bir ayna icat etmişti. Dee bir matematikçi, mucit ve Kraliçe Elizabeth’in kişisel astroloğuydu.
- Bazıları tarafından Dee’nin bu sihirli aynasını Kraliçe’nin yararına, ruhları ajan olarak kullanmak için tasarladığına inanılıyor. Dee, Kraliçe’ye olan bütün mektuplarını, kendi sihirli imzası olan 007 ile imzalardı. Bu olay James Bond gizli kodunun ardındaki gerçek esinlenmedir.
- James Bond karakteri, bir başka büyük okültist Aleister Crowley ile çalıştığı bilinen ve bir deniz istihbarat subayı olan Iam Fleming tarafından yaratıldı. Dee’nin Ruhlar Dünyası’nda buldukları, Crowley’nin çalışmalarının temelini oluşturdu ve kendi sistemini kurmasını sağladı.
- Crowley’nin tarikatının en tanınan isimlerinden biri NASA’nın Jet İtki Laboratuvarı’nın kurucularından olan Jack Parsons idi. Parsons, ayrıca Gravity’s Rainbow romanında bulunan karakterlerden birinin de ilham alındığı kişiydi.
- Parsons kimileri tarafından sevilirken, diğerleri ise yaptıklarından rahatsızdı. 1946 yılında Babalon Çalışmaları adıyla bilinen bir grup ile büyülü bazı ritüellere de katıldı. Komplo Teorisyenlerinin göre bu ritüel, boyutlar arası varlıkların dünyaya gelebileceği bir geçit açtı.
- Bir yıl sonra ise, günümüzde bile çok meşhur olan malum Roswell olayı yaşandı. Bu dönem ayrıca insanların “Griler” olarak adlandırdıkları, Crowley’nin 1917 yılında iletişim kurduğunu iddia ettiği Lam denilen varlığa da benzeyen varlıkları görmeye başladıkları dönem.
- Fakat bütün bu garip huylarına rağmen Parsons dolaylı yoldan NASA’ya katkı yapmaya devam etti ve Apollo programında yer altı. Bütün bu katkıları dolayısıyla da NASA tarafından Ay’da bulunan bir kratere ismi verildi. Fakat Ay’ın karanlık tarafındaki bir kratere, ironik değil mi?
- Görünüşe göre Ay ve Gökkuşağı Köprüsü bir şekilde birbiri ile bağlantılı. CERN’de görev alan bilim insanı James Beacham’ın teklif ettiği gibi, uzak gelecekte insanlar Ay’ın etrafını turlayacak büyüklükte bir parçacık hızlandırıcı inşa etmeliler. Hmm Ay ve Parçacık hızlandırıcı?
- Ayrıca, Gökkuşağı Köprüsü, günümüz kültüründe birçok alanda karşımıza çıkan bir figür olan dört boyutlu küp Tesseract ile de bağlantılı görünüyor. Tesseract da ayrıca solucan delikleri ve kara delikler ile birlikte anılan bir yapı.
- OA’da, bir bilim insanı Küp’ü paralel evrenlere seyahat etmek için, Zamanda Kıvrılma adlı filmde bir Tesseract, kahramınız tarafından uzay zamanı katlayıp, ışıktan hızlı gitmek için kullanılıyor. Interstellar’da kara deliğin içindeki Tesseract’tan bahsetmeme gerek yok sanıyorum.
- Marvel filmlerinde, Thor ve Loki, Tesseract’ı Asgard’a, Tanrılar’ın diyarına gitmek için kullanıyorlar. Keza onunla aynı zamanda Bifröst dediğimiz Gökkuşağı Köprüsü’nü onarıp, bizim CERN’dekilere benzer bir cihazın içine koyuyorlar.
- Sembolik olarak konuşursak eğer, CERN bir Gökkuşağı Köprüsü, bilim insanları parçacık hızlandırıcıyı, Gökkuşağı Evreni’nden deliller bulmak için kullanıyor. Diğer bir deyişle, ne Big Bang’in, ne başlangıcın olmadığı, her zaman var olmuş olan “Üst Boyut” için kullanıyorlar.
- CERN’deki bilim insanları, “Gökkuşağının sonunda bulunan mini kara deliğin” varlığını kanıtlamaya çalışıyorlar. Sorunun cevabı hala belirsiz fakat ya bulurlarsa? Fizikçiler bir süre önce, kara delik etrafındaki uzay zaman dokusunun bir Quantum Bilg. gibi davrandığını keşfettiler.
- Gökkuşağının sonunu bulmuş olabilir miyiz? Acaba bir Quantum Bilgisayar tarafından içine mi çekildik? Eğer 2012 ve Mandela Etkisi’nden bahsettiğim yazıları okuduysanız, 4 Temmuz 2012’den beri başka bir gerçeklikte yaşadığımızı da duymuş olmalısınız.
- Peki bir Quantum Bilgisayar tarafından üretilen gerçeklik nasıl olurdu? Varlığımız, 5 boyutun içinde, farklı zamanlara hareket etmemize izin verir miydi? Yoksa tıpkı Cube 2: Hypercube filmindeki gibi bu Tesseract’ın içinde sıkışıp kalır mıydık? Filmi izlemediyseniz tavsiye ederim.
OKU; Kuantum Bilgisayar
- Gerçekliğin çalışması ile ilgili bir değişim olmuş olma ihtimali var mı? Bir zamanlar tek bir dünyada iken şimdi çoklu evrenlerde olabilir miyiz? Belki de İncil’de geçen “Yeni Gökler, Yeni Dünya” kavramlarının anlamı budur. Belki de gerçeklik, Kova Çağı’nda daha akıcı hale geldi.
- Bulunduğumuz Kova Çağı dünyasında hem deniz seviyeleri yükseliyor hem de insanlar yeni bir bilgi denizi içinde günden güne boğuluyorlar. Hala umut var, Gökkuşağı’nın sonuna yaklaştığımıza ve yeni bir Gökkuşağı Evreni’ne ulaşmak üzere olduğumuza gerçekten inanıyorum.
- Norse mitolojisinde Ragnarök, Devler’in Gökkuşağı Köprüsü’nü geçip, Tanrılar’ı kılıçtan geçirmeye karar verdiklerinde gerçekleşecek olan dünyanın mahvoluşu hakkındaki kehanettir. Bu acımasız savaş sonrası, dünyanın kalan kısmı denize gömülecek ve yeni bir dünya doğacaktır.
- Nick Hinton yine bizleri o diyardan bu diyara götürdü bu akışında. Kendisine teşekkür eder, okuyan herkese selam ederim. O kadar Gökkuşağı konuştuktan sonra Tanrılar bizden daha azını beklemez, şu parçayı da armağan ediyorum. Nur içinde yatsın…
Thanks for sharing. I read many of your blog posts, cool, your blog is very good.
ya gökkuşağının sonunda kara delik değil beyaz delik varsa