Flood'un Yayınlandığı Tarih:17 Aralık 2019 @ 05:08
17-25 Aralık Soruşturmaları. (Devletin Hastalıklardan Kurtulma Çabasında Ulaşılabilen Son Nokta) 2. Viyana kuşatmasının devlet bünyesindeki günümüz versiyonu. 17-25 Aralık Yolsuzluk Soruşturmalarının devlet içindeki mücadeleler açısından önemi ve rolüne dair bir değerlendirme.
- Konunun en çok sulandırıldığı tarafı ile ilgili bir değerlendirme kriteri ile başlayayım seriye. 17-25 Aralık soruşturmasının arkasında cemaatçı polis ve savcılar vardı iddiası. Malum kotu giden herşeyi artık cemaate yıkıyorlar. Herkese düşen muhakeme etmek.
- Esasen 17-25 Aralık geniş kesimlerce arkasında Gülen Cemaati olduğu iddia edilen son büyük olaydır. (2. Viyana Kuşatması benzetmesini bu noktaya bağlayacağım) Ergenekon/Balyoz yargılamaları, MİT müsteşarının ifadeye çağrılması gibi olaylar hep aynı torbaya kondu.
- Gülen Cemaatinin tabiki farklı devlet kurumlarında üyesi/sempati besleyeni olabilir, tıpkı diğer sivil toplum kuruluşları gibi. Burada suç haline dönüştürmeye çalıştıkları nokta bu grubun koordineli hareket ederek devlet gücünü kendi çıkarları için kullanmasıdır.
- Özet olarak İktidar ve ortağı Ergenekon tayfası diyor ki; o dönemde yapılan her işlemin/hukuksuzluğun, kumpasın, mağduriyetin arkasında Cemaat vardı. Tam da burada sorulması gereken bir soru var. Bu soru, resim bulanık olsa da, doğru istikameti gösterebilir.
- Gülen Cemaati Ergenekon/Balyoz ya da 17-25 Aralık soruşturmaları gibi olayları organize edebilecek güçte ve cesarette ise, 17-25 Aralık soruşturmaları sonrası süreçte kendisinin bitirilmesine neden engel olmaya çalışmamıştır, mücadele etmemiştir?
- Eğer Cemaat gerçekten o kadar güçlü idiyse, rüzgarın terse döndüğünü görmemesi mümkün değildi ve bir şekilde gidişatı engelleme adına mücadele etmesi beklenirdi ama bürokrasi yönüyle böyle birşey görülmedi.
- 2. Körfez Savaşı esnasında ABD karşısında tutunamayan Irak ordusu gibi, dağılarak şehirlerde direniş stratejisi planlamadığın sürece, puff diye devlet içerisinde böyle bir gücün pasif hale geçmesi mantıklı görünmüyor.
- Bu durumda geriye kalan ihtimal aslında Gülen Cemaatinin bürokraside hiçbir zaman iddia edildiği kadar güçlü olmadığıdır. Başka serilerde işaret etmiştim. Bu Ergenekon’un ise yarayan stratejilerinden birisidir; düşmanını olduğundan büyük ve tehlikeli göstermek.
- Ergenekon ve Erdoğan rejiminin bilinçli olarak oluşturduğu bu algıyı bir de 15 Temmuz sonrası tutuklamalarla destekliyorlar ki, evlere şenlik. Tutukluysa cemaattendir, cemaattense suçludur, suçluysa biz masumuz zinciri oluşturuyorlar kendilerince.
Oku; Ergenekon Örgütü ve Erdoğan Rejimi
- Balyoz/Ergenekon yargılamalarında görev alanları listelere ekleyip/ihraç edip/hapse atıp sonra da “gördünüz mü, bize kumpas kuranların hepsi FETOcu imiş. ” demek güzel bir kafa. Maalesef inanan da çok. Aynı mantığı 15 Temmuz için çok daha yaygın kullandılar.
- Sonuç olarak, paylaştığım muhakemeden yola çıkarak diyorum ki, bürokrasinin farklı kademelerinde Cemaat mensubu insanlar bulunmuş olabilir ama Erdoğan+Ergenekon’un iddia ettiği kadar hiçbir zaman güçlü olamadılar. Olsalardı, bu kadar ezilmezlerdi.
Şimdi yakın dönemin kritik parçalarını kısaca özetleyeyim.
- – Bugün yaşanan sürecin başlangıç noktası olarak AKP’nin iktidara gelmesi olarak mümkün. Erdoğan+Gül ikilisini iktidara taşıyan ekonomi ağırlıklı sebpeler de mevcut tabiki.
- – 1990’ların ikinci yarısında devlet içerisine gömülü Ergenekon zihniyetinde özellikle Erbakan ve ekibine karşı ciddi bir alerji oluşmuş idi.
– Gül ve Erdoğan’ın sahneye daha ılıman girişi olayları tırmandırmasa da, Ergenekon açısından esas tehdit tek başına iktidar olmaları idi. - – AKP tek başına iktidar olunca, Ergenekon eskiden at oynattığı devlet koridorlarında hareket alanının giderek kısıtlandığını gördü.
– 2003-2004 dönemindeki darbe planlamalarına giden süreç işte bu tehdit algısının tetiklemesi ile idi. - – 2004 MDK’da kabul edilen Gülen’i Bitime Planı darbeye giden süreci Erdoğan iktidarının kendinde savuşturma hamlesi idi. Sonradan, hiç uygulamadık zaten demeleri de buna işaret ediyor aslında.
- – Bu planı uygulamasalar da, hem böyle bir belge ile bu adımların atılması sorumluluğunu üzerlerine almış oluyorlardı hem de Ergenekonun bu niyetine meşruiyet sağlamış/onay vermiş oluyorlardı.
– Böylece Ergenekon’un devlete dikte ettiği irtica söylemi Cemaat olarak somutlaştırıldı.
- – Dolmabahçe toplantısı, MGK kararı ile alacaklı konumuna yükselen Ergenekon’un hesap sorma toplantısı idi.
– Dolmabahçe, Ergenekon tarafından Erdoğan’a hesap sorma toplantısı idi. Görünüşe göre Erdoğan’ın da direnme gibi bir derdi zaten yoktu. - – Erdoğan’ın Büyükanıt ile anlaştığı Cemaati bitirme işini o zaman nasıl tahayyül ettiğini kestirmek zor ama olayların akışında beklenmedik bir gelişme yaşandı, Balyoz/Ergenekon yargılamaları.
– Bu yargılamalar ışıkları birden Ergenekon’un üzerine çevirdi. - – Ergenekon bu noktada kendileri açısından çok doğru bir strateji uygulamaya karar verdi, akıntıya karşı durmadan sadece kritik müdahaleler ile bir süre olayları akisina bırakmak.
– Yargılama için yurtdışından gelen cesur (!) Ergenekonculara bu gözle bakmak mümkün. - – Bu noktaya kadar esasen Cemaatin kayda değer tek hamlesi vardı. Tek başına iktidara gelen ama devlet kademelerini dolduracak yeterli yetişmiş insan gücüne sahip olmayan AKP’nin insan kaynakları havuzu rolü görmek. Anlaştılar mı, süreç doğal mi gelişti, bilemem.
- – “Ne istediler de vermedik” cümlesi normalde ibreyi cemaate çeviriyor ama Erdoğan herkesi herşeyle suçlayabidiği için Erdoğan’ın dediği gibi olmamış da olabilir diyerek geçeyim.
– Cemaat, Balyoz/Ergenekon yargılamalarında, kanaatimce, stratejik bir hata yaparak tarafını açık etti. - – Hata olan yargılamaları desteklemeleri değildi çünkü devlete çöreklenmiş zararlı bir zihniyetten kurtulmayı istemeleri kendi adlarına doğruydu ama kamuoyuna bu tercihlerini bu kadar belli etmeye ihtiyaçları yoktu. Bu duruş sonradan aleyhlerine çok kullanıldı.
Rahmetli Mehmet Ali Birand, 6 Ekim 2010 tarihli köşe yazısında herşeyi özetlemiş. “Cemaat efsaneleşen gücünün esiri oluyor” “Herşeyin altından cemaat çıkarılıyor.. Gün gelir Gülenci avı başlar.” “Hükümet bir gün tüm olumsuzlukları Cemaat‘in üstüne atacak.”
- – Cemaat medyası yargılamaları açıktan destekleyince, süreçte görev alan bürokratları cemaatle eşleştirmek de kolaylaştı. Bu sürece Erdoğan’ın da bilinçli olarak çanak tuttuğunu söylemek hatalı olmaz sanırım.
– Bir noktada Erdoğan Cemaati sahneye bilerek çekti. - – Devletin Ergenekon/Balyoz yargılamaları ile kuyruğundan yakaladığı Ergenekon örgütü, kamuoyunun süreçle ilgili tatmin olmasını bekledikten sonra karşı hamle olarak Erdoğan üzerinden kuyruğunu yakalayan devlet elinin gevşetilmesini sağladı. Olayların dönüm noktası burası idi.
- – Ergenekon/Balyoz yargılamaları ile devlet bünyesinde zararlı zihniyeti somuşlaştırmış oluyordu ve bu noktada Erdoğan taraf değiştirerek devletin hamle yapmasının önüne geçmiş oldu (ya da gerçek tarafını belli etti)
– O süreç Erdoğan iktidarının da radara yakalandığı dönem oldu. - – Esasen Erdoğan iktidarı iki alanda radara yakalanmış idi; bulaştığı yolsuzluklar ve Kürt meselesi konusunda MİT üzerinden PKK ile yaptığı kirli işler.
– Birisi MİT müsteşarının ifadeye çağrılması ile sonuçlandı, diğeri 17-25 Aralık soruşturmaları ile. - – MİT ile ilgili konuyu kolayca savurturdu Erdoğan ama 17-25 Aralık soruşturmaları üzerine örtü örterek gizlenemeyecek kadar büyük idi.
– O güne kadar Ergenekon’un “cemaat” işini halletme talebini “hallederiz” geçiştiren Erdoğan bu sefer kendisi Ergenekon’a yanaştı son bir umut.
17-25 Aralık Soruşturma Sürecinde Neler Yaşandı Hatırlayalım! (Gün Be Gün Olanlar)
Adi köpek ,kripto fetocu seni ,algı yapıp milleti kandırma
[…] OKU; 17–25 Aralık […]
[…] OKU; 17/25 aralık […]
[…] 17-25 Aralık patlıyor ve yeniden yargılama muhabbetleri çıkıyor, yalnız yukarıda yazdığımız gibi […]
[…] büyük hesap hatasını ise Erdoğan yaptı. 17–25 Aralık ve Ergenekon/Balyoz’u cemaate yıkıp, cemaat ile mücadele adı altında devleti Ergenekon […]
[…] Devam Edebilir… 17-25 Aralık; Ulusalcıların Etkisi […]