Ülke olarak ciddi hak ihlallerinin yaşandığı, adalet kurumları ve hukuk sisteminin birçok konuda sınıfta kaldığı ve ülkenin büyük bir çoğunluğunun doğrudan ya da dolaylı olarak bu hukuksuzluklardan etkilendiği bir dönemi yaşıyoruz.
- Türkiye’nin bu dönemi, bilhassa son 10 sene, ilerleyen yıllarda siyasi ve sosyolojik açıdan incelenmesi gereken bir vakadır. Bu dönemden kastım elbette ki 1997 yılından başlayarak gelen ve çoğunda AKP’nin iktidar olduğu dönemdir.
- Bu dönem siyaset kültürümüzde kavramların manasını değiştiren, taşları yerinden oynatan, manevi değerleri ciddi şekilde aşındıran, siyaset ve devlet ahlakına içten içe ciddi zararlar veren bir dönem olmuştur. Son dönemde ise bu zararlar iyiden iyiye artmıştır.
- Mevcut durumda ülkede hukuksuzluk ve adaletsizlikten dolayı mağdur olmuş yüzbinlerce insan ve bu mağdurların yakınları olan milyonlarca insan var. Haksız gerekçeler ya da mesnetsiz ihbarlar ile açığa alınıp kamudan ihraç edilenler var.
- Sırf akrabalık bağından dolayı hapishanede olan insanlar, bebekli kadınlar, hapiste büyüyen çocukların da arasında olduğu ciddi bir mağdur kitlesi var. Ortada ciddi şekilde cevaplanması gereken bir soru var; “Bu mağduriyetlerin birincil sebebi kim?”
- Bu soruyu belirli bir kesim suçu sadece hükümete ya da devlete yıkmakla cevaplandırıyor. Onların karşısında olan kesim ise mağduriyetleri tamamen görmezden gelmekle yetiniyor. Bu soruya cevap olarak da “Hangi mağduriyetler?” diyorlar.
- İki kesimi de bir tarafa bırakarak tarafsız bir değerlendirme yapmaya çalışacağım. Bunun için öncelikle “Devlet” ve “devlet refleksi” kavramlarının iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü son dönemde yaşanan mağduriyetlerde bu kavramların ciddi etkisi var.
- Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar bir asırlık bir devlet görüntüsü çizse de devlet tecrübesi oldukça eskiye dayanan bir devlettir. Devlet olmanın gereği olarak da her devlette olduğu gibi devletimizin de kendisine zararlı gördüğü ile mücadele etme ve “ezme” refleksi vardır.
- Buradan devlet refleksini kutsadığım anlamı çıkmasın, tabii ki çoğu zaman devlet refleksi insan haklarını ihlal edecek neticelere yol açmıştır. Türkiye siyasi tarihi buna şahittir. Hatta Osmanlı da devlet refleksi ile yer yer ciddi kişisel hak ihlallerine sebep olmuştur.
- Bunu sadece devletlerin fıtratında olan “devleti koruma refleksi” kavramını vurgulamak için söylüyorum. İnsan hakları ve adalet açısından tabii ki bu kavramın da doğruluğu-yanlışlığı tartışılabilir ve tartışılmalıdır.
- İşte son dönemdeki mağduriyetler ve hak ihlalleri de, her dönemde olduğu gibi(msl. 28 Şubat), bu devlet refleksinin harekete geçmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Devletin kendi varlığına zararlı olarak gördüğü bir oluşum ile mücadele etmesinin sonuçlarıdır.
- Burada hükümet ile devletin farklı kavramlar olduğunu ifade etmekte de fayda var. Zira devlet bir araçtır hükümet ise o aracı kullananlardır. Fakat bazen devlet refleksi hükümetlere rağmen harekete geçebilir.
- Yine de bunun suçlusu bütün bütün devlet değildir esasında. Devletin yaptığının insani açıdan doğru olduğunu söylemiyorum ama devletin fıtratı budur ve esas suç aslında devlet refleksini harekete geçirenlerin, yani devleti kendisini korumaya itenlerindir.
- Dolayısıyla son dönemde FETÖ soruşturması kapsamında yaşanan ihraçlardan tutun da, hapiste doğmak zorunda bırakılan bebeklere kadar bütün mağduriyetlerin birincil sebebi aslında Gülen’in kendisidir.
- Çünkü Gülen yıllar içerisinde, siyasi ikbal güdecek şekilde, siyasete yakın durma, devlette kadrolaşma, devleti ele geçirme hatta son dönemlere doğru devleti şekillendirmeye çalışma yolunda gitmişti. Bu hareketleri de “devlet refleksi”ni bilmesine rağmen yapmıştı.
- Yıllar boyunca siyasi iktidarlara yakın durarak devlet kadrolarına yerleşen, devleti ürkütmemeye çalışan Gülen, AKP’nin iktidar döneminde de siyasi iktidarı güçlendirerek kendi siyasi gücünü artırmaya çalışmıştı.
- 2010’dan sonra ise yavaş yavaş önce hukuk kurumlarını, sonra da orduyu şekillendirmeye çalışınca zaten yapılanma tarzı ve “aşırı tedbirci usulü” devleti endişelendiren Gülen, devleti yapılandırmaya çalışması ile o meşhur devlet refleksini harekete geçirdi.
- Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını ordu tasfiyesi için bir araç olarak kullanmakla beraber soruşturma kapsamında istedikleri kişileri tasfiye etmek için hükümetin de eliyle ciddi hukuki değişikliklere gidildi.
- İşte günümüzde yaşanan hukuksuz tutuklamaların ve mağduriyetlerin kökü Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları için yapılan değişikliklere dayanıyor. Mizanı bozulan terazi en sonunda dönüp mizanını bozanı tartmaya başladı.
- Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarındaki hukuksuzluklara karşı çıkmayan, hatta alkışlayan kesim şu dönemde mağdur edilen ve hukuksuzluğa itiraz edenler. Tabii bu dönemdeki samimiyetleri toplum nazarında ”tartışmalı”. Zira kendilerine dokunana kadar haksızlığa ses çıkarmamışlardı.
- Orduda yapılan tasfiyeler iyice ilerleyince Gülen’in fazla güçlenmesinden endişe eden hükümetin eliyle devlet refleksi harekete geçti ve operasyonlar yavaş yavaş tersine dönmeye başladı.
- Yıllarca devleti endişelendiren Gülen hareketi 15 Temmuz darbe girişimiyle beraber iyice topun ağzına girdi ve operasyonlar birdenbire hız kazandı. Gülen hareketi ile iltisak, irtibat, organik bağ ve birlikteliği olan herkes devlet nazarında zararlıydı artık.
- Fakat 15 Temmuz darbe girişimi olmasaydı dahi Gülen yapılanma ve usul itibariyle zaten devlet için endişe veren bir oluşumdu. Çünkü kendilerince “hizmet” edebilmek için her şey yapılabilirdi ve devlet gücü hizmet için önemli bir araçtı.
- Hatta devlette kadrolaşma için kendini gizlemek mubah bir hareketti ve ordu sınavlarına girenlerin evraklarının hazırlanması sırasında adayların annelerinin başları açık fotoğraflarının istenmesi ve yeni kimlik düzenlenmesi bizzat oluşumun fertleri tarafından sağlanıyordu.
- Gülen hareketi için, kendini gizlemek için namazı terk etmek, içki içmek, eşinin başını açmak, sınav sorularını çalmak ve devlette adam kayırmak gayet normal ve “hizmet”in bekası için gerekli bir şeydi.
- Ahiret yolunda çalışan diğer iman ve Kur’an hizmeti yapan cemaat ve tarikatlerin aksine Gülen hareketi dünyevi maksatları da olan bir topluluktu ve Gülen’e göre ise diğer cemaatler kendilerini “anlamıyor ve kıskanıyor”du.
- Yıllarca Gülen hareketi kendisine gelen uyarılara kulak tıkamayı ve diğer grupları yavaş yavaş çeşitli şekillerde tesirsiz bırakmayı kendisine adet edindi. Hükümetle yakınlaştığı dönemde ise çoğu cemaat Gülen ile iyi ilişkiler geliştirmenin gereğine inanıyordu.
- Güçlü olduğu dönemde Gülen hareketine yakınlaşan ve onlara benzeyen oluşumlar arasında hâlâ aynı öğrenilmiş refleksleri muhafaza eden ve etmeye çalışan oluşumlar da var olmakla beraber Gülen hareketi başlı başına devlet için endişe verici bir sisteme sahipti.
- 28 Şubat ve öncesinde yaşadıkları ile Devlet’in fıtratını ve devlet refleksinin sonuçlarını bilen Gülen, bütün uyarılara rağmen tavrını devam ettirmesi ile aslında zarara bile bile girdi ve müntesiplerini de bile bile zarara soktu.
- Buna ek olarak yüzbinlerce doğrudan ve milyonlarca dolaylı mağdurun kurtulmasının yolu Gülen’in Türkiye’ye gelip yargılanmasından geçmesine rağmen Gülen’in fedakârlık yapıp gelmemesi ve mağdurların çektiklerine göz yumması da onu birincil derecede suçlu duruma düşürmektedir.
- Gülen’in gerekçe olarak sunduğu “adil yargılama şartının sağlanması” ise bu suçu hafifletmemektedir. Adil olup olmaması fark etmeden Gülen’in bu konuda yargılanması mağdurların kurtulması açısından önemlidir. Çünkü devlet refleksi başını elde ettiği oluşumun kolları ile uğraşmaz.
- Gülen’in öne sürdüğü “uluslararası bir komisyon darbeyi incelesin ve beni yargılasın” şeklinde öne sürdüğü teklif ise temelsizdir ve bir bahaneden daha fazlası değildir.
- Çünkü Türkiye bir üçüncü dünya ülkesi değil bağımsız bir devlettir ve ülke içinde yaşanan darbe girişiminin yargı sürecine dış devletlerin karışması ülkenin iç işlerine müdahaledir ve bu tarz bir tahkikat komisyonu kurulması mümkün ve vaki değildir.
- Gülen açık bir şekilde yargıdan kaçarak bahane üretmekte ve mağdurların mağduriyetini uzattıkça uzatmaktadır. Öte yandan hükümetin artık Gülen’in iadesi ile ilgili herhangi bir adım atmaması ve bu meselenin unutturulması da hükümetin samimiyetini sorgulatmaktadır.
- Bu yönüyle günümüzde yaşanan mağduriyetlerin birincil suçlusu Gülen, ikincil suçlusu ise kin ve adavet ile hareket eden hükümettir. Mağduriyetlerin bu iki sebebi de zamanla birbirini büyütmüş iki farklı kutuptur.
- Durum böyleyken mağduriyetleri sadece tek taraflı değerlendirmek ve iki taraftan birini suçsuz görmek ya da mağduriyetleri bütün bütün inkâr etmek tarafsız bir bakış açısı olmamakla beraber çözüme de faydalı bir bakış değildir.
- Mağduriyetleri “sulandıran” bir diğer sebep de kimliği belli olmayan bazı operasyonel “Gülen fedaileri” nin Gülen ile alakalı gelen her eleştiride “hocamızı eleştiriyorsanız mağdurları savunmayın” diyerek bütün mağdurları Gülen mensubu gibi göstermeleridir.
- Oysa bu süreçten mağdur olanların mağduriyetinin birincil sebebi Gülen olmakla beraber mağdurların büyük bir kısmı Gülen ile mürit-hoca bağı olmayan sıradan Müslümanlardır ve tek gayeleri bir an önce mağduriyetlerinin giderilmesidir.
- “Hocayı eleştiren bizi savunmasın” tarzındaki kasıtlı itirazlar da bu mağduriyetleri sulandırmakta, hak, hukuk ve insanlık namına mağduriyetlere karşı çıkanları ise soğutmaktadır. Bu yönüyle mağdurlara en ciddi ve en büyük zararı hâlâ Gülen hareketi vermektedir.
- Öte yandan hukuksuzluğa itiraz eden herkesi FETÖ’cü ilan eden hükümetin tavrı da adalet ve hakkaniyetten oldukça uzak olmakla beraber hukuksuzlukların giderilmesi ve hak ihlallerine engel olunmasının önündeki en büyük engeldir.
- Mağduriyetlerin giderilmesi noktasında tarafsız bakamayan ve korku sebebiyle hukuksuzluklara karşı çıkamayan kesimler ise bu konuda üçüncü derecede suçlu olanlardır. Mağdur olan ise insanlık, insaf ve vicdan düsturlarıdır.



Pelikan Grubu | Pelikancılar Kimdir?
Menzil Tarikatı; Gavs Kimdir? Nasıl Çalışırlar? Mal Varlıkları Nedir?
Serkan Kurtuluş Kimdir?
Kesinleşmiş Cezanın ne kadarı Cezaevinde yatılır! (‘Cezamın yatarı ne Avgat Bey?’)
Corona Virüsü
Yeşil kod adlı; Mahmut Yıldırım Yaşıyor mu?
Türkiye’deki Cezaevi Tür ve Tipleri hakkında pratik bilgiler!
Kur’an-ı Kerim’de Bilim ile İlgili Ayetler? (‘Kur’an bilime yönlendirir!’)
Erkekler neden mesaj yazmaz? Kızlar neden mesaj atmaz?
Akp’nin Yasadışı silahlı eğitim kampları! (‘İç Savaş Hazırlığı, Görüntüler – İddialar’)
Osmanlıca Küfür
Twin Flame
Atatürk’ün dedesi kimdir? | Soy Ağacı
Dr. Mehmet Öz; Corona Virüsü
Türkiye Yunanistan Askeri Gücü Karşılaştırması
David Rockefeller, Servetinin sınırlarına yolculuk! Ve Türkiye’deki Temsilcileri!
Adolf Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in Sözleri
Şehidimiz Var; Albay Okan Altınay
Rabıta Nedir? Nasıl Yapılır?
Ölün İstiyorum Artık | Nejat İşler