#İdlip harekatının Tarafları ve olası senaryolar

Şimdi son günlerin meşhur konusu İdlip harekatıyla ilgili bir flood yapalım. Tarafları ve olası senaryoları inceleyelim.

  • Öncelikle İdlip’in coğrafi konumu ve stratejik önemi ile başlayalım. Burası Hatay’ın doğu-güneydoğusunda, fazla kalabalık olmayan bir kent.
  • Muhalifler kendilerini destekleyen ülkelerden aldıkları desteğin büyük çoğunluğunu İdlip-Hatay sınırından alır.  Suriye ordusuna karşı savaşan muhalifler silah, cephane, yakıt ve ilaçlarını Türkiye sınırındaki İdlip’ten tedarik ederler. Ayrıca muhalif kontrolündeki bölgelerde yaşayan sivil halk da Türkiye üzerinden insani yardım alır. Yiyecek, giyecek, yakacak vs.
  • Hem askeri hem insani, gönderilen bütün ikmal Hatay üzerinden geçer ama bunların sahibi her zaman Türkiye değildir. Suudi Arabistan, Katar, İngiltere ve ABD de muhalifleri ikmal etmek için Hatay-İdlip sınır geçiş noktalarını kullanır. Yani sınırın herhangi bir nedenden ötürü geçişlere kapatılması durumunda muhaliflerin çöküş yaşayacağı bir gerçek. Çünkü Halep batısı, Lazkiye doğusu, İdlip ve Hama kuzeyi muhaliflerinin toplasan 6 aylık yakıt ve cephane stoğu ya vardır ya yoktur. Şehrin muhalifler için önemi buradan kaynaklanıyor. İdlip, dolayısıyla Hatay sınırı onlar için dünyaya açılan bir kapı ve alınacak nefes.
  • Peki İdlip’te son birkaç yılda neler oldu? Bunları da inceleyip şehri ve içindeki grupları daha yakından tanıyalım.
  • Şehir Mayıs 2015’te muhalif gruplar tarafından ele geçirildi. Onbinlerce muhalif, Türkiye’nin de desteği ile Suriye ordusunu mağlup etti. Ve şehirden çıkardı. Saldıran muhalifler arasında çok çeşitli gruplar var. Cihatçı El Nusra, ılımlı ÖSO, yarı ılımlı Ahrar vs. Bunların hepsi de Suudi Arabistan-Katar-Türkiye-Amerika ekseni tarafından destekleniyordu.
  • Suriye ordusu Fua ve Kafraya hariç şehri terk edince, bu gruplar alttan alta birbirleriyle rekabete başladılar. Çünkü muhalif cephede, örneğin IŞİD’de olduğu gibi tek bir liderlik ve amaca bağlılık yok. Her grubun derdi ve lideri farklı. Bazı grupların lideri bile yok. Bazıları yol kesip haraç almak yahut soygun yapmak dışında faaliyet göstermiyor.
  • İdlip gibi muhalifler için çok önemli olan bir şehir bu kadar başıbozukluğu kaldıramazdı. Güçlü olan grubun diğerlerini kovacağı ve kendi otoritesini koyacağı belliydi. Tıpkı IŞİD’in Mart 2013’te Rakka’da yaptığı gibi. Onlar da zoraki ortakları olan Ahrar Şam ve El Nusra’yı şehirden atıp tek başlarına kontrolü sağlamıştı. Bu bugüne kadar devam etti. İdlip’te olan da aynı şey aslında. İlk başta daha radikal olan Tahrir el Şam (El Nusra) ılımlı gruplarla küçük çatışmalar yaşadı. Bu çatışmalar her seferinde destekçi ülkelerin araya girmesiyle durduruldu ve ateşkes sağlandı. Fakat ılımlı muhalif grupların işi abartıp Tahrir el Şam komutanlarının yerlerini Amerika’ya vermesi bardağı taşıran son damla oldu.
  • Birçok Tahrir el Şam komutanı Amerikalılar tarafından hava harekatıyla tasfiye edilince nihaî çatışmalar başladı. Peki başta Nusra (Tahrir el Şam’ın eski adı) gibi radikal grupları müttefikleriyle birlikte destekleyen Amerika ne oldu da çark etti? Buna Trump etkisi diyoruz. Trump başkan olduktan sonra radikal İslamcılar’a ihtiyaç kalmadığını düşünüp tasfiye düğmesine bastı.
  • Bir yandan bunda Tahrir el Şam’ın her an parça parça ya da kitle halinde IŞİD’e biat etme riski de etkili oldu. Tahrir el Şam diğer muhalif gruplarla aynı çatı altında kalamayacağını anlayınca nihai saldırısını başlattı. Birkaç ay önce bütün İdlip’ten başta Ahrar Şam olmak üzere muhalif grupları çıkardılar. Birçoğunu öldürdüler. Zaten savaş kapasitesi düşük muhalifler Tahrir el Şam gibi radikal ve disiplinli bir güce karşı dayanamadı. Ve şehir bugünkü duruma geldi: Şehir merkezinin tamamı ve kırsalın büyük kısmı Tahrir el Şam’ın eline geçti.

Şimdi Türkiye’nin ne yapmak istediğine bakalım:

  • Türkiye, dünyanın büyük çoğunluğu tarafından terörist sayılan Tahrir el Şam’a karşı meşruiyet kaygısı gütmeden operasyon yapabilir. Bu sayede, Deyr Ez Zor ve Rakka’dan sonra dikkatini bu bölgeye verip Akdeniz’e açılma hayali kuran Kürtler’in önüne set çekilebilir. Çünkü IŞİD meşrebinde olan Tahrir el Şam’ın estirdiği terör, Amerika’nın Kürtler’i İdlip’e sürmesi için yeterli bir bahane. Buradan hareketle diyebiliriz ki: Türkiye’nin harekatı Kürtler’in önüne set çekeceği için ülke menfaatlerine uygundur.
  • Peki doğrudan TSK’nin müdahalesine gerek var mı? Hayır yok. Çünkü Kürtler’in Akdeniz’e ulaşması için önündeki tek engel İdlip değil. İdlip bitince Lazkiye dağlarında Suriye ordusu mevzileri başlıyor ve onun hemen gerisinde de Akdeniz’deki yegane Rus üsleri var. Yani Tartus ve Lazkiye/Hmeymim. Ayrıca Rus hava savunma sistemleri ve ordusunun en güçlü olduğu yer burası. Mesafe yakınlığı nedeniyle, Rus S-400’lerinin F-22 Raptor dahil yakalayıp engelleyemeyeceği hiçbir Amerikan uçağı yok. Yani TSK İdlip’e girip, Kürtler’e engel olmasa bile, Kürtler’e Akdeniz’e giden yolda çok daha büyük bir engel var: Rus ve Suriye ordusu.
  • Hal böyle olunca, doğrudan bir TSK müdahalesine gerek de yok. Ama PKK’nın denize ulaşmasa bile atacağı adımlar Türkiye için tehlikelidir. Bu yüzden ordunun giriş yapıp Kürtler’in önüne set çekmesi mâkul ve faydalıdır.
  • Türkiye’nin bir diğer kazancı terör yuvası Afrin’i üç koldan kıskaca alacak olmasıdır. Tabii kantona harekat yapılmadıkça bu önemsiz.

Peki Türkiye’nin yapacağı bu harekat, Suriye ve Rusya’ya ne kazandıracak? Türkiye’nin kazancının ne olduğunu gördük. Şimdi Rusya, İran ve Suriye’nin kazancına bakalım:

  • Şu an Suriye’nin doğusundaki petrol bölgeleri ve Irak sınırının kontrolü için Kürtler ve Suriye ordusu arasında bir rekabet var. Bu dolaylı olarak Amerika ve Rusya arasındaki bir rekabet aynı zamanda. İşin her an sıcak çatışmaya dönüşme riski de var ve hiç az değil. Bunu daha önce bölgedeki petrol sahalarındaki PKK unsurlarına Rus uçaklarının yaptığı saldırılardan da anlayabiliyoruz.
  • Bölgenin İran için önemi ise petrolden çok daha önemli. İran, Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut arasında kesintisiz bir kara bağlantısı istiyor. Bunu sağlamaları için Irak-Suriye sınırı müttefik Suriye ordusunun eline geçmeli, PKK’nın değil. Peki bütün bunların 500 kilometre ötedeki İdlip’le ne alakası var? Alakası şu:
  • İdlip’te üslenip Halep ve Hama’da Suriye ordusuna büyük saldırılar yapan, dolaylı-dolaysız olarak ABD güdümündeki muhalifler ciddi sorun. Bunların yaptığı saldırılar yüzünden Suriye ve Rus orduları hava ve zırhlı gücünün ciddi bölümünü buralarda tutmak zorunda kalıyor. Bu da Suriye ordusu ve müttefiklerinin ülkenin doğusuna bütün gücüyle yüklenememesine ve PKK’nın zaman kazanmasına yol açıyor. Eğer ordu Deyr Ez Zor’a bütün gücüyle saldırırsa, Kürtler ve Amerika dahil onları durduracak bir güç yok. Ordunun bütün gücünü doğuya sevketmesi için de, İdlip’teki Tahrir el Şam unsurlarının oyalanması ve ateş altında tutulması gerekiyor. Türkiye topçu ve hava gücüyle İdlip’te Tahrir el Şam’ı darmadağın edip, örgütün dikkatini kuzeye çekebilir. Rusya, Suriye ve İran da üzerlerindeki baskı hafifflediği için doğuya daha rahat yüklenebilirler.
  • Görüldüğü gibi Türkiye’nin olası İdlip operasyonu, sadece orada değil Deyr Ez Zor’da bile Amerikan destekli Kürtler’e darbedir. Rus, İran ve Suriye orduları da bundan yararlanıp, tek kurşun atmadan Türk ordusunun Tahrir el Şam’ı mahvetmesini izleyebilir.

Bir de harekat yapılacak bölgeye bakıp bu floodu bitirelim. İdlip ve havalisi, Fırat Kalkanı’nın yapıldığı araziden çok farklı.

  • Fırat Kalkanı’nda, Halep kuzeyi dümdüz olduğu için hava ve zırhlı desteğiyle çok rahat bir şekilde ilerlemek mümkün oldu. IŞİD Al Bab merkezi hariç doğru dürüst direnme imkanı bile bulamadı. Çünkü en ufak mobilize olma durumu TSK tarafından fark ediliyordu. Bu yüzden top ve tank kullanamayan örgüt, en ağır silah olarak havan toplarını kullanabildi. Ayrıca IŞİD militanlarının güney ve güneydoğuya doğru çekilip gideceği bir alan vardı. Bu yüzden canları sıkılınca çekildiler. İdlip ise coğrafya olarak çok daha zor. Bölge çok yüksek olmasa da yoğun dağ ve tepelerden oluşuyor. Bu yüzden bazı düşman unsurların kör noktalarda fark edilmeden kalması mümkün. Ayrıca çalılık ve bodur ağaçlardan oluşan bitki örtüsü de Tahrir el Şam için bulunmaz bir kamuflaj ve gizlenme nimeti. Ayrıca yerleşim birimleri de çok sık. Kasabalar, köyler ve ilçeler birbirine pek uzak değil ve savunan taraf için avantajlı. Bu yüzden, hava ve topçu gücünün etkili olduğu düz arazi imkanı olmadığından görmeyerek atış desteği mutlaka aksayacaktır. Bu da düşmana ikmal, toplanma ve saldırma imkanları verir ve kayıplara yol açar.
  • Bir diğer dezavantaj ise Tahrir el Şam’ın kaçacak hiçbir yerinin olmayışıdır. IŞİD Al Bab’ı bırakıp gitti, çünkü gidecek yeri vardı. Tahrir el Şam’ın her tarafı düşmanla çevrili olduğu için, teslim olmak ya da ölmek dışında çareleri yok. İdeolojik olarak IŞİD’le aynı kökten çıkma oldukları için de kolay kolay çekilip toprak bırakacaklarını sanmıyorum. IŞİD Fırat Kalkanı arazisini 4 bin adamla savundu. İdlip’te 40 bin Tahrir el Şam militanı var. Eğer Türkiye ile Tahrir el Şam arasında bir anlaşma yoksa -ki çok küçük bir ihtimal- kanlı çarpışmalar kaçınılmaz. Hakkımızda hayırlısı.

Bu flodun size bir şeyler öğretip ufkunuzu açtığına inanıyorsanız retweet yapıp daha fazla kişinin okumasını sağlayabilirsiniz. Vesselam.

Bu Konu, Laz Ziya @LazZiya_KV Kullanıcı adıyla paylaşımlar yapan, bir Twitter hesabının, paylaşımlarından derlenerek oluşturulmuştur…

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com |
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x