Devlet Yurdunda Kalmak

Ortaokulda devlet yurdunda yaklaşık 300 kişi kalıyorduk. Yurtta sağda ve solda birer etüt büyük odası, 2. ve 3. katlarda yatakhaneler, en üst katta da dolaphaneler vardı. Bir gece 1:30 civarı biri elma yiyip koçanı camdan fırlatmış, o da yoldan geçen birinin kafasına gelmiş.

  • Adam o saatte oradan geçiyor, bir yatakhaneden biri yediği elmanın koçanını camdan yola doğru fırlatıyor, adam da üşenmeyip yurda girip bekçiye durumu anlatıp belletmeni kaldırıyor. Zile bastılar herkes etütlere insin diye. Saat gece 2. Mecburen indik ama birer gözümüz kapalı.
  • Erzurumlu Ahmet isimli şerefsiz bir belletmenimiz vardı. Sabah uyanıp havlusunu omzuna atıp karşısına kim çıkarsa sebepsiz havluyla vurarak merdivenlerden yemekhaneye inerdi. Ondan yediğim dayağı ömrümde yemedim. Neyse bu Ahmet topladı bizi etüde, uyuklayarak bakışıyoruz.
  • Kimimiz yerlerde kimimiz masalarda kimimiz ayakta, elmayı atan kişi hariç hepimiz ne olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz. Bazıları saate ya da dışarıya bile bakmamış okul formasını giyip bardaklarını alıp kahvaltıya inmişler o saatte. Yazık lan yaşlar 11-14. Gariban 300 çocuk.
  • Tek etüt odasına 300 kişiyi topladılar. Karşımızda bekçi, elinde bir elma koçanıyla Ahmet hoca, bir de orta yaşlı kel bir herif var. Sarhoş mu hırsız mı nedir bilinmez. Kafasını bile temizlememiş elmanın ıslaklığıyla duruyor. Bunu kim attı söylesin diyorlar. Kimseden çıt yok.
  • Çıkmazsa sıra dayağı atarım dedi Ahmet. Bir eli 30 kilo, vurunca kendi etrafımızda iki tur dönüyoruz. Zebellah gibi bir at hırsızı. Beni de hiç sevmezdi. Neyse öğrenci başkanı olan arkadaşlardan biri sağ olsun dedi ki hocam anlatın tam olarak ne olmuş. Olayı anladık nihayet.
  • Peki bu adam o esnada neredeymiş? Hangi taraftan atılmışsa onlar kalsın, diğer taraftaki yatakhanelerde kalanları salın dedik. Bunu da kabul etmediler. Bir saat geçti hiç bir gelişme yok, sürekli bağırıyor kimse çıksın diye. Kimseden çıt yok. En son dahiyane bir fikir geldi.
  • Kapıya bir çizgi çekti, hepiniz ben atmadım diye annenizin babanızın üzerine yemin edip geçeceksiniz bu çizgiden dedi. Yalan yere yemin ederseniz gerçekten ailenizden birini kaybedersiniz dedi. Zaten en hassas noktamız aile, hepimiz gurbetteyiz. Sıraya geçtik başladık yemine.
  • Bizim yatakhanede küçükken bir kazada iki elinden de 3 er parmağını kaybetmiş ve ağır travmaları olan, geceleri altını ıslatan Emre diye bir arkadaşımız vardı. Renkten renge giriyor Emre. Babasını da o kazada kaybetmişti, annesi vardı sadece. Ya annesi ölecek ya dayak yiyecek.
  • Bizim halaoğlu ve ben Emre’yi alıp en arkaya geçtik. Ben attım ama karanlıktı görmedim dedi. Hadi buyrun derken korkudan altına yaptı. Tutamıyor adam. Hepimiz korkuyoruz ve bir de koku girdi işin içine. Biz alışmışız 112 nolu yatakhane olarak ama millet garipsedi kokuyu tabi.
  • Emre biraz kısa boylu olduğu için aldık arkamıza bir yandan ağlıyor bir yandan kapıya yaklaşıyor bir yandan da paçadan ufak ufak parçalar bırakarak ilerliyor Emre. Biz de kızarıp bozarıyoruz bir çare arıyoruz ama yok. İkinci dahiyane fikir o anda geldi. Krizi fırsata çevireceğiz.
  • Bizim kuzen dedi ki hocaya arkadaş altına yaptı diyelim, onu tuvalete götürelim hem o halde yemin falan dinlemez tokatlayıp gönderir dedi. Hadi bakalım gazamız mübarek olsun. Sen git ben gideyim derken attılar beni öne. Acı sona doğru ilerledim. Hocam dedim, Emre altına yaptı.
  • “Ne diysiz oglım siz? Bokunu da mı tutamir?” dedi, çizgiyi bıraktı Emre’ye doğru ilerledik. Baktı ki 15-20 metre Emre Hansel ve Gretel gibi parça bırakarak ilerlemiş, geldiği yollar hep belli. Adım attıkça dökülüyor. Biraz uzakta durarak bastı tokadı. “Alın götürün bu p*çi” dedi.
  • Tuttuk Emre’yi doğru tuvalete. Kuzen gitti temiz çamaşır getirmeye. Yurtta sadece haftada bir akşam sıcak su olduğu için diğer günlerde banyo yapmak için bir hortum almıştık. Bir tuvaletin musluğuna takıp üstteki askıya takıp öyle banyo yapıyorduk. Hortumla yıkadım, giyindi vs.
  • Bu arada sıra bitmiş, herkes yeminini etmiş. Suçlu ortada yok. Saat 4’e geliyor. Yoldan geçen şerefsiz de demiyor ki ulan çocuktur neyse affedeyim. Yemini edenleri diğer etüde almışlar kimse kalmamış biz de ağırdan alıyoruz ama bir türlü sesler kesilmiyor. Bizi çağırttı Ahmet.
  • Aha dedik yine yemine döndük bu sefer patladık. Islandık zaten donuyoruz dayağın tam sırası. Gittik mecbur. Adamla tartışıyorlar insafa gelmiş Ahmet, yazıktır affedin falan diyor. Neyse “Bu boku temizleyeceksiz yoksa agziza tükürürüm” dedi. Gidip paspası falan aldık temizledik.
  • Biz temizlerken adam gitti. Milleti yatakhanelere yolladılar. Ahmet, bekçi ve biz kaldık. Onlar da bizi bekliyor, ışığı kapatıp çıkacak herkes. Gülüyoruz seviniyoruz atlattık diye. Emre söz veriyor köyden şunu bunu getirecem diye. S’leri peltek söyleyerek “siz adamsınız” diyor.
  • Neyse sildik çıkıyoruz, kova leş, paspas leş. Emre hala titriyor ama keyfimiz yerinde. Tam çıkarken bi baktık Ahmet merdivende. O çizgiyi de silin paspasla dedi. Tamam dedik. Silerken dedi ki siz yemin ettiniz mi. Aman ya rabbi. Bütün planlar patladı, başa döndük. Dur silme dedi.
  • Emre başladı ağlamaya. Yemini kağıda yazmış dizildik verdi elime. “Elmayı benim atmadığıma annemin ve babamın üzerine yemin ederim,”. Okudum atladım. Kuzen de atladı. Emre kaldı. “Hocam benim babam yok, anneme bir şey olmasın. Elmayı ben attım” dedi. O yaşta yaşadığımız şeye bak.
  • Bu cümleyi duyan insanın gözleri dolmuyorsa bile merhamet duyması gerekir, hala anlamıyorum. Hiç acımadı şerefsiz Ahmet. Tekmeleyerek dövdü. Sonra siz de biliyordunuz diye cetvelle bizim ellerimize de vurdu. Sağdan soldan gizli gizli bakıyor arkadaşlar ama kimse gelemiyor.
  • Dayağı bitirince havlusunu yine omzuna attı türkü söyleyerek odasına çıktı. Emre hala merdivenin dibinde yatıyor. Ulan it herif çocuk öldüyse ne olacak? Gidip baktık Emre’nin soluğu kesilmiş çocukcağızın. Bir de tekrar altına yapmış. Ondan bırakmıştır zaten Ahmet iti.
  • Kaldırıp tekrar yıkadık, ağlaması kesilmeden üstünü giydirip kendi battaniyemizi de verip yatırdık. Kalk ziline zaten 1 saat civarı kalmıştı. Öylece oturup bekledik. Yurtta kimse doğru dürüst uyumadı zaten. Neyse zil çaldı indik tekrar etüde. Kahvaltıya inmeden önce kontrol var.
  • Yurtta her gün iki öğrenci nöbetçi olurdu. Nöbetçiler çıkıp her yatakhanede bakıp yatağı bozuk olanların yatakhane numarasını kağıda yazıp Ahmet hocaya veriyordu. Başkan sesli okudu listeyi. En son da dedi ki 112. Haydaaaa. Ulan yataklarımızı yaptık biz. Zaten yatmadık ki?
  • Meğer Emre kalkıp ayakkabısını boyamaya çalışmış. Boyayı da yanlışlıkla duvara değdirmiş, temizlemek için de çorabını ıslatıp silmiş ama iyice siyaha boyamış duvarı. Dizildik yine sıraya. Kim yaptı ulan bunu? Emre direkt dedi ki ben yaptım hocam. Anlattı durumu. Özür diledi.
  • Emre yine dayak yedi. Bunun gibi yüzlerce olay, binlerce dayak. O yurttan tanıdığım ve eğitim hayatına devam eden maksimum 2 kişi. Hepimizin psikolojisini bozup attılar kenara. Çünkü köylü çocuğuyduk, etimiz de kemiğimiz de onlarındı. Hesap soran yoktu. Hakkımız ahirete kaldı.

Yazar; Aliya

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com |
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x