Korku Hikayesi; Mikonos Adası’nın Hortlağı! (‘Herhalde huzur bulamıyor’)

Saat gece yarısını vurdu! Korku floodu başlıyor. Gecenin mevzusu: Mikonos Adası’nın Hortlağı! Başlıyoruz, toplaşın!

  • Bundan yaklaşık 317 sene evvel Joseph Pitton de Tournefort nam kafirin yolu Osmanlı memleketine düşer. Diyar diyar dolaşan, haritalar çizen bu adamcağız hortlak denen musibete çatar!
  • Hatıratına göre 1700’lü yılların başlarında, yolu Mikonos adasına düşer. Adada kaldığı günlerde tüyler ürperten bir hadise yaşamıştır.

  • Tournefort Frenk Kralının bahçesinde botanik profesörü. Gördüğü yerlerde gözüne değişik gelen her şeyi yazıya geçiriyor. Balkan memleketlerinde ve Karadeniz’de anlatılan hortlak, cadu rivayetlerinin benzerine Ege’de bulunan bir adacıkta rastlıyor.

  • Şimdi diyeceksiniz Ege adaları ne alaka? Bilen bilir, vampir nam mahlukun Yunan ahali arasında da söylenceleri dolanır. Rumlar buna “vrkolakas” derler. Bulgar ahalinin oturduğu yerlerde “varkolak” dediklerinden.
  • Misalen meşhur Türkolog Vambery’nin yolu İzmir’e düştüğünde oradaki hortlak-cadı rivayetlerini aktarır. Yani bölgenin pek yabancısı olduğu bir mevzu değil. Peki Tournefort neler yaşamış?
  • Frenk seyyahın kulağına adadayken evlerin arasında koşturup ahaliye musallat olan bir adamın söylencesi çalınır. Adamın kim olduğunu herkes bilmektedir. Ada ahalisi malum bıçkın tabiatlı, bıçaklı külahlı olur.
  • İşte bu neviden bir köylü, kırda yabanda ölü bulunmuş. Kimin öldürdüğü, nasıl öldürdüğü anlaşılamamış. Gömüldükten iki gün sonra da sokaklarda dolaştığı söylenir olmuş.

  • Geceleri evlerin arasında hızlı hızlı dolaşıyormuş. Evlere girip eşyaları deviriyor, lambaları söndürüyor, insanlara arkasından sarılıp korkutuyormuş. İlk önce ada ahalisi sarhoş muhabbeti gözüyle bakmışlar hadiseye. Şarap gani oralarda malum.
  • Fakat sonradan adanın ileri gelenlerinden, kerli ferli kimselerden de şikayet gelmeye başlayınca mevzu nahoş ve ciddi bir vaziyete dönmüş. Papazlar dahi korkmaya başlamışlar Frenk’in demesine bakılırsa.
  • “Herhalde huzur bulamıyor” diye düşünerek ayin yapmışlar mezarının başında bir kere daha. İtikatları gereğince dokuz gün içerisinde ölünün huzura kavuşacağını düşünüyorlarmış.
  • Söylentiler devam edince onuncu gün, bizim Osmanlı kaynaklarının ervah-ı habise yaklaşımı misali ölünün bedeninde şeytan musallatı olduğu düşünülerek şeytan kovma ayini yapmışlar.
  • Ayinden sonra mezarını kazıp cesedi dışarı çıkarmışlar. Ölünün kalbini sökmeye hazırlanmışlar defedebilmek için. Kasabın birini çağırmışlar kalbini çıkarmak için. Pis kokudan dolayı sayısız tütsü yakıldığını yazmış Frenk.
  • Lakin bu tütsü ters tepmiş. Pis kokunun tesirini daha da arttırınca tütsüler, ölünün başındakiler korkunç hayaller görmeye başlamışlar. Cesetten duman çıktığını zannetmişler. Ahali paniğe kapılmış. “Hortlak!” diye bağırışmaya başlamışlar.
  • Seslerinden kilisenin kubbesi sarsılmış neredeyse. Kasabın yardımcıları kanının hala akmaya devam ettiğini, kasap da bedenin hala sıcak olduğunu söyleyince ortalık karışmış iyice. Adamın cesedini bulanlar söylenmeye başlamış bu seferde.
  • “Zaten cesedi taşırken kaskatı değildi, canlı gibiydi. Hortlak olduğunu anlamıştık o zaman” diye birkaç lakırdı salmışlar. Ahali “vrkolakas”-hortlak diye söylenmeye devam etmiş. Ada ahalisinin itikadı olduğunu yazmış Frenk.
  • Garip Frenk ölüyü kendi kendine tetkik edip ahaliyi yatıştırmayı denemiş. Cesetlerde görülebilecek değişimleri vs. anlatmış. Lakin toplu histerinin önüne geçememiş. Atadan dededen yöntemlere başvurma kararı almış adalılar.
  • Deniz kenarına götürüp yakmışlar adamın kalbini. Ancak gecelerinin huzuru bir kere kaçmış. Hortlak dolaşmaya devam etmiş. Daha da azgınlaşmış bu sefer. Kapıları yumrukluyor, camları kırıyor, çatıları çökertiyormuş.
  • Testileri şişeleri boşaltıyor, elbiseleri parçalıyormuş. (Bu motifler Tırnova Cadı Vakası’ndan da tanıdık gelecektir) Frenk müstehzi bir ifadeyle yazmış: “Sadece bizim konuk olduğumuz konsolosun evine uğramıyordu” diyerekten.
  • Söylentilerin şiddeti artınca en ciddi kimseler bile korkudan perişan olmuş. Yırtık pırtık döşeklerini sırtlayıp köy dışında yaşamaya başlamış kimileri. Geceleri saldırıya uğrayanlar ölü adamın iniltilerini işittiklerini anlatıyormuş diğerlerine.
  • Papazlar oruç tutmaya başlamış, yeniden ayinler düzenlemişler. Ev ev dolaşıp kapıları kutsanmış suyla yıkamışlar. En son hortlağın mezarını açıp kutsanmış suyla doldurmuşlar ağzını.
  • Bir ara boş evlere girip şarapları “midelerine” boşaltan birkaç serseri yakalamışlar. Ahalinin korkusunun sebebinin bunlar olduğu düşünülmüş. Serseri taifesiyle başa çıkamadıklarından ve bunu anlatamadıklarından söylentiler kesilmemiş tabi.
  • Hortlaktan tamamen kurtulmak için her akla esen yönteme başvurmuşlar. Bir gün mezarını yeniden açıp toprağın üstüne birkaç kılıç saplamışlar.
  • Tam o esnada adaya yolu düşmüş bir Arnavut dayı, kılıçların başında toplanmış dua eden insanları görünce o yana seğirtmiş. Olayı öğrenince allame gibi ahkam kesmiş oradakilere.
  • Körler diye hitap ettiği kalabalığa gülmüş, “Hristiyan kılıcıyla olmaz bu iş, şeytan haç yüzünden bedenden çıkamıyor, Türk kılıcı kullanın” diye bir laf atmış. Adamın söyledikleri akıllarına yatınca öyle denemişler bu sefer de.
  • Tabi işe yaramamış. Söylentiler sürmüş. Hangi azize başvurulur, Aynoroz’dan keşiş mi çağırsak falan diye tartışıp duruyorlarmış. Sonra bir gün akıllarına gelmiş.
  • Rum ahalinin itikadında hortlağın cesedini çıkarıp başka adalarda yakma varmış. Mecburen buna başvurmuşlar. Bau Adası’na taşımışlar cesedi. Bugün dahi orada Vrkolakas Burnu diye anılan bir yer varmış.
  • 1 Ocak 1701 tarihinde hortlağı ateşe vermişler katranlı odunların üstünde. Alevlerin şenlik ateşini andırdığını, ahalinin hortlaktan kurtulduklarına inanmaya başladıklarını aktarıyor Frenk.
  • Ada ahalisinin inançlarına değinmiş. Kendi inançlarına göre yalnız Ortodoks mezhebinden Rumların böyle hortladığı, Thira adasında da kurt kılıklı hortlaklara inanıldığı vs. birçok itikadı aktarmış.
  • Yine Ege adalarından Thira’daki hortlak mevzularıyla ilgili olarak Robert Sauger’in 1698’de yayımlanan seyhahatnamesinde bazı bilgiler geçmektedir.
  • Sauger nam kafire göre bazı ölüler Thira adasında sokaklarda dolaşırken görülürmüş. Özellikle günahkarlar ve ipten kazıktan kurtulma kimselerse. “Hızlı hızlı ama bazen duraksayarak” yürürlermiş gece karanlığında.
  • Yine oranın inanışına göre şeytanın hükmettiği bedenler mevzusu dönermiş. Bu adada böyle cesetleri kabrinden çıkarıp yakarlarken diğer adalarda kalbin söküldüğünü yahut her yanından delmekle yetindiklerini yazmış.
  • Adalılar “vurvulakas”diyormuş bu varlıklara. Vrkolakas yani. Şimdi bu nokta önemli. Adalı Rumlar arasında bu hayli yaygın inanış, burnumuzun dibinde İstanbul’da dahi söylencelere girmiş bir dönem!
  • Bir ara çeşitli sitelerde ünlü futbolcu Büyükadalı Lefter’i büyükannesinin “vampir” bahsiyle korkutması anekdotu dolanıyordu hatırlarsınız. Bu garip gelmesin. Zira o civarda bugün Fener Adası olarak bilinen adanın eski adının “Vrkolakas” olduğu bilinmektedir.
  • Bu noktada bazı okurların bana sorduğu “Büyükada Vampiri” mevzusuna da değinmeli. Birkaç farklı sitede okuduğuma göre hayli popülerlik kazanmış. Bu hadise biraz yakıştırma olabilir.
  • Mevzuda atfedilen patrik mektubunun görseli, kopyasının resmi yok. Yayınlandığı ve çevrildiğinde bir şeyler söyleyebilmek mümkün.
  • Yine yazılanlara göre vampir kiti muhabbeti geçiyor. Vampir kitlerinin çoğu 1800’lü yıllarda şarlatanlık amacıyla (vampir modası zamanında) üretilmişlerdir. Patriğin gönderdikleri bunlardan değildir, alelade ama kutsanmış eşyalar olduğunu düşünüyorum.

  • Bir diğer mevzu. Atina Saray Müzesi’nde bulunmuş patrikin mektubu. Atina Saray Müzesi üzerinden aranınca bulunmuyor. Belki orjinal adı farklıdır. (Mektubun kopyası yayınlanan dek söylentinin söylentisi olarak kalacaktır yani)
  • Dolayısıyla hem bu belgenin hem de adada III. Selim döneminden beri kapısına çakılı tabut parçaları hala duran evin fotoğrafını görmeden bir yorum yapamam. Birkaç kere özelden sorulduğundan düşüncelerimi paylaşmak istedim.
  • Mimarıyla yahut yaptıran adamla ilgili de hayatının pek bilinmemesinden ötürü tevatürler döndü bir ara. Her kayıp biyografiden vampir çıkarmak zordur diyebilirim 🙂 Bir gün bunlarla ilgili materyal, görsel yayınlanırsa ben de folklor araştırmalarına göre hikayeleştiririm belki.
  • Son bir anekdot. Edirne’de bir Yunan aileye denk gelmiştim. Edirne malum sınır şehri haftasonu Bulgar’dan Yunan’dan çok gelip giden olur. Muhabbet açılınca tabi ben direkt “vrkolakas”ı sormuştum kendilerine.
  • Ne olduğunu bildiklerini ama hiçbir anlatı dinlemediklerini söylemişlerdi. Folklor ve hikayeler kayboluyor malum, eh başka yerlerde de.

Bu flood da burada biter. Başka korkulu, tarihli floodlarda görüşmek üzere. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola. İyi geceler efendim… Haftaya vurdulu kırdılı bir mevzu anlatacağım.

Bu Konu, Mehmet Berk Yaltırık @SonGulyabani Kullanıcı adıyla paylaşımlar yapan, bir Twitter hesabının, paylaşımlarından derlenerek oluşturulmuştur…

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com | Pdf Kitap İndir | Telecharger Livre GratuitDescargar Libros Gratis | Free pdf download | Kostenlose eBooks |
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x