Korku Hikayesi; Issız yerlerden gelen davul sesleriyle ‘Ecinni Düğünleri’

Vakit geldi! korkulu mevzu var bu gece. floodun konusu ıssız tarlalardan ormanlardan gelen davul sesleriyle “ecinni düğünleri”. Başlıyoruz, toplaşın!

  • Folklor derlemeleriyle haşır neşir olanlar yahut sadece hikaye sevenler bilir, Anadolu’da ve Trakya’da en yaygın motiflerden biri “cin düğünü” dedikleri mefhumdur.
  • Zaten genelde bölge farklılaşsa da anlatılan (üç-beş değişiklik haricinde) aynıdır. Issız köy yollarında bir yerden bir yere giderken esrarengiz sesler duyar bir köy sakini. Gecenin köründe yalnızlığın ortasında. Tanıdık birisi zanneder.
  • Neticede köyler birbirine yakın. O an anımsar ki yakında evleneceği duyduğu kimse de yoktur. “Kimin düğünü ola?” diye merakına yenilip seslerin ardına takılır, alelade bir düğün alayıyla karşılaşır. Mevzu bundan sonra değişiklik göstermektedir.
  • Ya zorla halaya, horoya katılır. Yahut sofraya oturtulur. Adam besmele çektiği anda yiyecekler pisliğe dönüşür, düğün ahalisi ve sesler kaybolur. Kimi anlatıda da sabah ezanına dek durmaksızın oynadığını söyler vs.
  • Tabi bunlar günümüze dek ulaşabilen, tek tip eğitim ve şehir kültürünün baskınlığı neticesinde görece törpülenmiş anlatılar. Halk muhayyilesinde “ecinni düğünleri” ile ilgili eski dönemlerde daha ürkünç şeyler anlatıldığı muhakkaktır.
  • Eski dönemlerde kırsal kültürde daha bir iç içelik söz konusu çünkü. Cinli olduğu söylenen köylerin ötesinde bu köylerin “kendince yaşayan ahalisi” falan oluyor, düğün sesi duyan: “Sahipli köyün ahalisi düğün ediyor” deyip uzak duruyor vs.
  • Bir de tabi davul zurna sesinin duyulması en basit ayrıntı. Daha eski tarihli olduğunu tahmin ettiğim anlatılarda düzensiz çalan davul sesi, teneke sesleri, bağırtılar, çığlıklar vs.ye denk geldim motif olarak.
  • Yine bu daha eski tarihli olduğu düşünülen alıntılarda “görünenlerle görünmeyenler” arasında trajik ve kimi zaman mizaha bile konu olan bir ilişki söz konusu. Mizah dediysem teknik açıdan mizahi içeriği pek mizahi değil, nadirattan denk gelmişimdir.
  • Misal bunlardan bir tanesi. Köylerden birinde kızın biri kendisine ancak peri beyleri misali görkemli ve alımlı görünen bir kısmet yakıştırırmış. Kapısını çalmadığı okuyucu, ocaklı vs. kalmamış. Bir tanesi buna istediğini verebilmiş.
  • Ailesi başa çıkamayınca, adı da zaten çoktan “sahipliye” çıktığından başka kısmet çıkmadığından ailesi razı gelmiş. Yüce dağ başının harabelerinin sahibi ecinni beylerinden biriyle nikahını kıymışlar, kızı kaşla göz arasında kapıp götürmüşler.
  • Kızın meramı aslında toprakta vs. gömülü hazinelere çeyiz olarak sahip olmakmış. Yüz görümlüğü olarak kendisine takılan bir sürü ziynetin soğan kabuğundan ibaret olduğunu görünce çok ağlayıp sızlamış ama bir daha insanların arasına da karışamamış.
  • Bu tabi daha ürkünç detayların törpülendiği hikayelerden. Kimisi bu kadar detaylı olmayıp daha kısa olmakla birlikte içerdiği motifler açısından korkutmakta.
  •  Osmanlı zamanı mı cumhuriyet mi bilinmez, bir grup jandarma eşkiya takibindeymiş gece saatlerinde bir yol kenarında geleni geçeni görmek için geçici olarak mola vermişler, ateş yakmışlar.
  • Bir anda gecenin ortasında acayip sesler duymaya başlamışlar. Teneke sesleri, zil sesleri bağırtılar. Karanlığa rağmen görmüşler ki uzaktan bir alay geliyor. At sırtında gelin, kimi uzun kimi kısa yürüyenler, gülüşenler, ağlaşanlar. Düğün alayı.
  • Demişler: “Dağda eşkiya gezerken, bu vakitte toy mu olur düğün mü olur?”. Alay yoldan geçeceği zaman eşkiya çetesi tehlikesini anlatır ikaz ederiz demişler. Ancak kalabalık yoldan geçtiği sırada hiçbiri korkusundan yerinden kıpırdayamamış.
  • Gelin ata ters binmiş vaziyette alayın önünden yürüyor. Hokkabaz, tahta bacak sandıkları, ellerini dizlerini büke büke yürüyor, geçerken gözlerinin ışıltılarını, tuhaf kılıklarını görüyorlar yaktıkları ateşin ışığında. Dua okuyorlar hep bir ağızdan.
  • Alay geçip gittikten sesler işitilmez olduktan sonra bile ne kıpırdayabiliyorlar, ne konuşabiliyorlar. Gün doğar doğmaz en yakın köye uğruyorlar. Oranın ihtiyarları rastladıkları alayın kimlere ait olduğunu anlatıyor.
  • “Cin düğünü” anlatıları sadece alaylardan ibaret değil, onların kaçırdıklarına dair de anlatılanlar var. Eski zamanda, Anadolu’nun köylerinden birinde bir kız varmış, daha ufak yaşlarda sürekli düşüp bayılırmış, rahatsız olurmuş nedensiz.
  • Akrabalarının tavsiyesi üzerine kurşuncu, aynı zamanda suya da bakan bir teyzeye götürmüşler. Teyze suya bir anlığına bakmış, sonra hemen sormuş: “Sen bu kıza hamileyken hamama gittin mi?” diye.
  • Kadın akrabalarıyla kasabadaki hamama gittiğini söyleyince demiş: “Bu kıza daha ufaktan ecinniler uğrak olmuş. Bir tanesi oğluna seçmiş daha doğmadan. Ayırmanız mümkün değil.” Yine de tedbiren dua vs. okunmuş tabi.
  • Kızda tuhaflıklar artmaya devam etmiş yine de. Kalabalığa giremiyormuş, bunalıyormuş, insandan kaçıyormuş sürekli. Yaşını biraz aldıktan sonra normalleşmiş, sıkıntılarını unutmuşlar.
  • Bir gün kasabaya çerçilerin, bohçacıların uğradığı vakitlerden birinde bohçacı kadının biri çeşme başında bakla falı bakmaya başlamış. Kız da arkadaşlarıyla birlikte falına baktırmış orada. Bohçacı kadının yüzü asılmış birden.
  • “Kızım sende intizar var. Sana iyi saatte olsunlardan birisi musallat olmuş. Ondan kaçamayacaksın, bir gün rastlaşacaksın” demiş. Böyle deyince aile içinde yine fenalıklar falan konuşulmuş.
  • Akrabalarından bazıları: “Kız tesirinde kalır böyle şeylerin. Adı çıkarsa evde kalır, tövbe billah evlenemez. Bir an önce everin kurtulun” demişler. Elin ağzı torba değil ki büzesin! Görücü dolaşan kadınlardan birine haber bırakmışlar.
  • Görücü kadınlar sabahtan akşama kadar tabiri caizse seksen kapıya doksan değnek vura vura dolaşmışlar. Kıza komşu köyden bir talip çıkmış. Dünürcülerin istemeye geleceğini söylemişler aileye.
  • Kız kendisini istemeye geleni merak ettiğinden bahçe penceresinden ahalinin oturduğu selamlığa bakmak istemiş. Yanında da arkadaşları var. Usulca bahçeye inmiş, pencereden içeriye şöyle bir bakmış.
  • Kalabalığın arasında biriyle göz göze gelmiş. Sanki hep oradaymış da kendisini beklermiş gibi. Oturanlar orada o şeyin oturduğunun farkında değil gibi sohbet ediyorlar. Ayakları, kolları eğri büğrü biri. Gözlerini kocaman açıp dikmiş kızın gözlerine.
  • Kız gözlerini dikip böyle bakan, yüzünde tekinsiz bir sırıtışla (tıpkı delinin birinin boş boş gülerek insana bakması gibi) bekleyen birini görünce aniden düşüp bayılmış. Ayıldığında başına geleni anlatmış ama kimse inanmamış, gören olmamış ama hiç anlattığı şeyi.
  • Tabi dünürcüler kız hastalıklıdır diye istemekten vazgeçmişler. Kız kalabalıktan yine elini ayağını çekmiş. Çünkü nereye girerse girsin kalabalıkta o şeyi kendisine bakarken görüyor, bayılmasa bile korkusundan orada durmaya tahammül edemiyormuş.
  • En son kız bir gün kendi kendine konuşmaya başlamış: “Ben kaderime razıyım beni alıp gidecekler. Kaybolursam merak etmeyin” diye. Dediği gibi de birkaç gün sonra kaybolmuş. Sağda solda aratmışlar ama gören duyan olmamış.
  • Son bir mevzu anlatayım bununla ilgili. Yine eski zamanda köy ağası mı muhtarı mı bilinmez hali vakti yerinde bir adam evlenmeye niyetlenmiş. Ancak aksilik çıkıyormuş hep.
  • Ya dünürcüler eli boş dönüyor yahut görücüler kapıdan çevriliyor. Kendisine varmak isteyenleri de o istemiyor. Görücü kadınlardan biri yakınmış buna: “Sana filanca yerdeki falanca köyün peri kızları bakar artık” diye.
  • Dediği köy de işte yolların sapasında ahalinin dibinden geçmediği terk edilmiş bir köy. Terk edilmiş derken söz gelimi. Zira köyden sesler gölgeler eksik olmuyor uzaktan uzağa görenler var.
  • Adamın aklına nereden esmişse, “Madem ismim var. Peri kızından gelin alayım da namım yürüsün” diye düşünmüş. Vazgeçirmeye çalışmışlar ama kararından caymamış. Uzaktaki köylerden birinde tekinsiz bir kadın varmış tek başına yaşayan, okuyucu takımından ona gitmiş.
  • Kadın bundan hem para hem de bir katır istemiş arzusu karşılığında. Aldığı katırı ve kendi gözünü tılsımlı bir bezle bağlayarak uğursuz sayılan o köye gitmiş akşam karanlığında. Bir gün sonra adamın evine gelmiş kadın.
  • “Senin işin tamamdır beyim. Birkaç güne kalmadan senden gelin bohçasını almaya gelecekler. Sen de karşılığında damat bohçasını teslim alacaksın!” demiş buna. Adam hazırlıklar yapmaya başlamış.
  • Bir gece kapısı çalınmış. “Bu vakitte kim ola” diye kalkıp açtığı zaman karşısında adem ejderhası suretinde üç adamın dikilmekte olduğunu görmüş. Gelinin bohçasını almaya damat bohçasını vermeye geldik demişler.
  • Adamlar gidince kirli çuvala bir anlam veremeyerek bohçayı açtığında midesi ağzına gelmiş. Damat bohçasından çıka çıka kurumuş kan lekeleri bulunan kefen, mezar toprağı olduğunu tahmin ettiği bir avuç toz toprak, kemik parçaları, soğan kabukları, hayvan pisliği gibi şeyler çıkmış
  • Birkaç gün sonra o daha önce köye giden okuyucu kadın adama gelerek beş günün sonunda sahipli köyde düğün yapılacağını söyleyip, gelini o vakit getirebileceğini söylemiş.
  • Kadın buna: “Zaten senden başka gidecek olmayacaktır. Bu tılsımlı bezleri atına ve kendi gözüne bağla köye doğru git, seni karşılayacaklardır” demiş. Gerçekten de düğün alayı kurmaya kimse yanaşmamış, millet adama deli gözüyle bakıyor.
  • Akşamın alacasında beş gün sonra düşmüş yola. Köyü uzaktan görünce kadının dediği gibi atının ve kendinin gözlerini bağlayıp köye doğru sürmüş atını. Bir anda sanki hep oradalarmışçasına etrafının kalabalıkla çevrildiğini hissetmiş.
  • Davul zurna sesleri, oynayanlar, tepinenler falan bu muazzam bir alayla köyde düğünün yapıldığı meydana götürülmüş. Kollarına girerek götürüyorlarmış gideceği yere. Kimseyi görmüyor ama bezden siluetleri görüyor az çok, hareketlerini işitiyor.
  • Gelini tam yanına oturtmuşlar. O dönem âdet değil, garibine gitmiş. Nikahlarını kıymışlar gulgule, gürültü yine kesilmemiş. Gelin yine yanında oturuyor, buna hizmet ediyormuş işte.
  • Demiş bir aralık: “Ben ömür boyu hanımı böyle bez perdeyle mi göreceğim, acaba görünüşü nasıl?” Mendili çıkardığı anda tılsım gitmiş. Köy ahalisinin hakiki yüzünü görmüş. Davul seslerini de teneke olarak işitmeye başlamış.
  • Yanında oturan karısının kendisinden daha uzun olduğunu görüp eğri boynuyla tepeden baktığını görünce fenalık geçirmiş. Köyden kaçmış, köyünü birkaç gün sonra bulabilmiş.
  • Evine kapanmış. Ne kimseler uğramış evine ne bu kimsenin kapısını çalmış. Yalnız adamın sesini duyarlarmış, karısına seslendiğini, onunla konuştuğunu duyarlarmış. Ama evde ondan başka kimse olmadığını da bilirlermiş.
  • Bu flood burada biter. ikinci flood gelecek. O da korkulu mevzu, fazla uzun sürmez. Görüşmek üzere efendim! (Uyuyan uyusun sabah okusun)

Bu Konu, Mehmet Berk Yaltırık @SonGulyabani Kullanıcı adıyla paylaşımlar yapan, bir Twitter hesabının, paylaşımlarından derlenerek oluşturulmuştur…

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com | Pdf Kitap İndir | Telecharger Livre GratuitDescargar Libros Gratis | Free pdf download | Kostenlose eBooks |
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x