Korku Hikayesi; Harap Kilise, Define (‘Kaçma dürtüsü ağır basıyor’)

Pek âdetim olmasa da bazen anlık floodlar yaptığım oluyor. Korkulu flood istendi. Bu gece size “Harap Kilise” adlı bir hikaye anlatacağım. Toplaşın bakalım.

  • Yakın dönemde, başka bir şehirden bir grup definecinin mevzusu. Beş kişi, ikisi akraba. Birinin eline artık harita mı geçmiş, kesin bir duyum mu almış bilinmez. “Filanca şehirde, falanca yerde, feşmekan mıntıkada gömü varmış” deniyor.
  • Bunlar gidecekleri şehrin bir haritasını bulup denilen yahut ellerindeki bilgide geçen yerlere bakıyorlar. Yerin yakınındaki köy ve kasabalar tutuyor ama tarif edilen yer haritaya işlenmemiş.
  • Karayollarına mı sormuşlar kime sormuşlarsa öğrenmişler ki kayıtlarda böyle bir yerleşim görünmüyor. Mevsimlik yaşayanın olduğu mezra türü bir yerleşim olduğunu düşünüyorlar aradıkları yerin. O şehre doğru hareket ediyorlar.
  • Şehre geliyorlar. Duyuma yahut haritaya sahip olanın o şehirde tanıdığı biri var. Bir iş icabı oraya yerleşmiş. Onunla konuşacaklar ama adama da çaktırmamaya çalışacaklar bir yandan.
  • Bir kahvede buluşuluyor. Adam bakıyor beş adam kalkmış gelmiş böyle uzağa. İllegal durumlar var sanıyor. Köylerden yemiş sebze falan toplayıp satma gibi dümenden bir bahane sürüyorlar adamın önüne.
  • Adam ikna olmuyor, kavgaya gelir gibi gelmişler beş kişi. Ama çok üstelemiyor da. Muhabbetin hoş beşin ardından birkaç kasaba soruyorlar buna bildiğini söylüyor. Aradıkları kasabanın adını soruyorlar. Adam hiç duymadığını söylüyor.
  • Yan masada okey oynayanlara soruyor. Onlar da duymadıklarını söylüyor. Yaş grubu 29-36 en fazla. Arka masalardan ellili yaşlarda bir dayı: “Siz nereden biliyorsunuz o kasabayı?” diye soruyor bunlara.
  • Adamlar köy köy dolaşıp sebzedir meyvedir zahiredir almayı düşündüklerini, araştırırken o kasabayı da duyduklarını söylüyor. Dayı: “Orayı duymanıza imkan yok, orası ben kendimi bildim bileli boştur” diyor.
  • Adamlar mal alacaktık falan dedikçe gülüp geçiyor: “Orada oturan yoktur. Filanca kasabaya yakındır, o kasabada oturanlar var sadece. Dediğiniz köy ise yıllardan beri bomboştur.”
  • Yerini soruyorlar buna. Dayının yüzü düşüyor: “Oraya gündüz gözüyle bile giden olmaz, sizin ne işiniz var?” diyor. Sonra kalkıp masalarına geliyor. “Ben sizin niyetinizi anladım ama aradığınız şey orada yoktur” diyor.
  • Bunların sus pus oluyor, bir şey diyemiyorlar. Adam yanlarına sandalye çekip anlatmaya başlıyor. Bunların duydukları köy gerçekten o isimle duruyor. Ahalisi Hristiyan. Kiliseleri falan varmış.
  • Taştan evler, dükkanlar varmış. İyi kuyumcularmış. Ama zamanla fakirleşmişler. Köyden başka yere giden olmuş, zanaatları unutulmuş. “Köyde yaşayan birileri olduğunu denk geldiğiniz bir doksanlık ihtiyara sorsanız o bile görmemiştir” der adam.
  • Sonra anlatmayı sürdürmüş, bunlar eski kuyumcu olduğundan nereye gitseler zanaatların yaşatmışlar ama işte eski yerlerinde de üç beş bir şey kalmıştır diye define uğruna köye çok giden olmuş. Ondan sonra köyün adı çıkmış bir dönem.
  • Define aramaya gidenlerin birbirini öldürdüğü, ölülerinin bulunduğu, kaybolduğu, yahut korkutuldukları falan söylene söylene oranın adı “cinli köye” çıkmış. En çok da harap kiliseden korkarlarmış, oraya hiç sokulamazlarmış.
  • Millet kendini öldürtmesin, harap etmesin diye ahali oranın adını sanını unutmuş. Sorana yok diyorlarmış. Devlet de kaydını kuydunu silmiş bulmasınlar diye. Bir süre sonra söylentiler azalmış, ihtiyarlar dışında bilen kalmamış.
  • Bir tek kasabalılardan bir boşboğaz bazen çenesini tutamazsa “kubbesi görünen kiliseye” baka baka orayı bulabildiklerini ama gündüz bile oraya yanaşmaya insanların çekindiğini söylemiş.
  • Bu elinde harita/duyum olan adama hak verdiğini söylemiş, uyardığı için teşekkür etmiş. Çıkmışlar kahveden. Uzaklaşınca bunu bir neşedir almış: “Filanca mıntıka denilen yere benziyor. İşaretli bir duvarın dibindeymiş gömü” demiş. Heyecanlanmışlar.
  • Düşmüşler yola. Köy yollarına sapmışlar. Bir ara uzaktan yarısı yıkık bir kubbe görmüşler, çan kulesi misali. Bulduklarını anlayıp heyecanlanmışlar. Ancak bazı tuhaflıklar yaşamaya başlamışlar.
  • Sanki hava kararmaya başlamış da gecenin ortasındaymış gibi bulundukları yerin ıssızlığı onları ürpertmiş. Tepede güneş olmasına rağmen hava adeta soğumuş. İçlerinden oraya yanaşmak istemiyorlarmış.
  • Demişler herhalde kahvehanede anlatılanların etkisinde kaldık, yola devam edelim. Gelmişler köye. Bir toprak yolun iki yanında bir kısmı bahçelikli, iki katlı taş evler. Kapıları pencereleri yok yaşayan olmadığından.
  • Kilise de yolun hemen başında duruyormuş. Kapısı yok oranın da, içi karanlık. Gündüz gözüyle bile ürkütücüymüş denildiği gibi. Bunlar kiliseye çok sapmadan evlerin duvar diplerine bakına bakına dolaşmaya çıkmışla. 10-12 ev ya var ya yok.
  • Bitişik bahçeli üç ev varmış kiliseye yakın. Arka bahçeleri bitişik ve geniş. Bakımsız, bostandan hallice üç bahçe yan yana, ara duvarlar yıkık. Bir tane kuyunun yanından geçmişler, kiliseye en yakın evin arka bahçe duvarına gelmişler. Araba yolun ortasında.
  • Eski definecelerden kalma çukurlar falan görüyor bunlar. Ama hiçbiri derin kazılmamış. Bir süre kazıp bırakmış gibiler. Kiliseye en yakın evin arkası kazılmamış bir tek. Korktukları için yanaşan olmamıştır diye düşünmüşler.
  • Şanslarına o kazılmayan yere gidince harita/duyum sahibi olan heyecanlanmış. Gerçekten de bu evin arkada duvarında bir işaret var. Yılanlı, haçlı bir şekil kazınmış. Demiş: “Bu duvarın dibinde”. Kazmaya girişmişler.
  • Bunlar kazıyorlar ama hep taş çıkıyor, taşları temizledikçe başka taşlar çıkıyor. Güneş gittikçe alçalıyor. Gölgelerin boyu uzuyor. Köydeki sessizlik sinir bozmaya başlıyor. Kazma sesleri kürek sesleri kulaklarını tırmalıyor sanki.
  • Hava kararmaya başlayınca akülere bağladıkları elektrikli fenerlerden iki tane kurmuşlar oraya. Çukur yarı bellerine ancak gelmeye başlamış, hala taş çıkıyor. Arada dinleniyorlar ama korkularından bir an önce bulmak istiyorlar gömüyü.
  • Adamlardan biri aşırı yoruluyor. Arabaya gidip uyuyacağını, nöbetleşe uyuya dinlene kazarlarsa gömüyü daha çabuk bulabileceklerini söylüyor. Tek başına kilisenin önünden dönüp yola çıkmak istemiyor, bahçelerden geçeyim diyor.
  • Ev kiliseye yakın dediysem yine belli bir mesafe var. Hani kilisenin kapısından biri seslense sesini duyurması için bağırması lazım öyle bir mesafe. Adam yine de o kara boşluklu pencerelere bakamadığından bahçeyi dolanmak istiyor.
  • Adam bahçeleri boydan boya geçiyor üç bitişik bahçe malum. Kuyunun olduğu bahçeden geçiyor. Kazma sesleri uzaktan duyuluyor, arkadaşları gölge gibi görünüyor uzaktan. Kuyudan nedensiz yere ürperti duyuyor.
  • “Bari yanından geçerken dua okuyayım” diyor. Tam okumaya başladığı sırada kuyunun orada bir kıpırtı görür gibi oluyor. Sanki biri hep orada dikiliyormuş da fark etmemiş gibi. Eli ayağı boşanıyor. Koşmak istiyor, kıpırdayamıyor.
  • Kuyunun başında biri bekliyor. Karanlıkta seçemiyor. Gözünü kapatıp sessizce dua okumayı sürdüryor. Hiçbir ses duymayınca “bana öyle geldi herhalde” deyip rahatlıyor. Gözünü açamadan yüzünü bir şey okşayıp kaçıyor, basıyor çığlığı.

  • Arkadaşları kazmayı bırakıp duraksıyorlar. Öyle bir çığlık atmış ki ya bir şey geldi öldürdü ya daha fenasını gördü diyorlar, korkuyorlar gitmeye. Birbirlerinden uzaklaşmadan gidiyorlar kuyunun oraya.
  • Karanlığa alışmış gözleri orada dura dura. Kuyu dibinde sırtı bunlara dönük arkadaşlarını görüyorlar. Olduğu yerde yumrukları sıkılı ayakta dikiliyor.
  • Yanına gittiklerinde bir bakıyorlar ağzı yüzü eğrilmiş. Arabaya gidelim sabah falan geliriz diye aralarında konuşuyorlar. Biri diyor üç harfliler korkutmaya çalışıyor, gidersek hazineyi bulamayız. Tartışma çıkıyor.
  • Arabaya binip kaçma dürtüsü ağır basıyor. Zira birkaç tanesi boş pencerelerde ışık falan gördüklerini söylüyor. Sanki yüzlerce göz karanlıklar içerisinden bunları seyrediyor, hissediyorlar, dile dökemiyorlar.
  • Arabaya binip dua okuya okuya üçüncü dördüncü denemede çalıştırabiliyorlar. Köyden çıkıyorlar. Tam kurtulduk derken uzaktan uzağa çan sesleri iştiyorlar. Kilisede yaşayanlar varmış gibi uğultusu vadiyi dolduruyor.
  • Elleri ayakları titriyor, sanki bir kalabalık var da bir aradalarmış gibi insan uğultusu duyuyorlar sokakta. Arkalarına dahi bakmaya cesaret edemeden oradan uzaklaşıp gidiyor adamlar. Akıbetleri meçhul lakin ömürleri boyunca o sesleri unutamıyorlar.

Az biraz folklor derlemesi, kısmen kurgu. Başka korkulu, tarihli floodlarda görüşmek üzere. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola. İyi geceler efendim. Cumaya vurdulu kırdılı bermutad her zamanki flood gelecek…

Bu Konu, Mehmet Berk Yaltırık @SonGulyabani Kullanıcı adıyla paylaşımlar yapan, bir Twitter hesabının, paylaşımlarından derlenerek oluşturulmuştur…

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com | Pdf Kitap İndir | Telecharger Livre GratuitDescargar Libros Gratis | Free pdf download | Kostenlose eBooks |
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x