Korku Hikayesi; Eski Okul (‘Gelmeeee! Gelmeeee!’)

Vakit geldi! Korku floodu başlıyor. Gecenin hikayesi: “Eski Okul”. Başlıyoruz, toplaşın! (Resim temsilidir)

  • Mevzu Anadolu’da ne küçük ne büyük denebilecek bir şehirde geçiyor. O şehirdeki bir yatılı okulda. 90’ların ortasında ve takriben 2000’lerin başlarında.
  • Olaylar gir başka Anadolu şehrinden buraya okumaya gelen kişinin başından geçiyor. Ortaokul talebesi o dönem. Okul iki binadan oluşuyor. Biri eski, biri görece yeni. Görece dediğim işte 60-70 gibi yaptırılmış.
  • Yeni binada dersler oluyor tek katlı. Eski olan da cumhuriyetin ilk senelerinde yaptırılmış, iki katlı. Yatakhaneler, yemekhane, kantin burada bulunuyor.
  • Buraya doksanların ortasında okumaya gelen öğrenci yatılı ortama alışmaya çalışırken kaldığı binadaki bazı hususlar dikkatini çekiyor.
  • Binanın temelleri eski tip duvarlardan. Geldiği yerdeki Osmanlı döneminden kalma taş evleri falan andırıyor. Bir de arkadaşlarıyla söyleşirken bahçeyi kazan hademelerin ilginç kalıntılara denk geldiğini duyuyor.
  • İlginçli bilgi, tek kendisi bulmuş gibi arkadaşlarına pazarlıyor ara sıra: “Osmanlı’dan kalma” falan diye. O sırada kantinci bunların muhabetlerinden birine kulak misafiri oluyor, bozuveriyor orada: “Osmanlı değil, gavurlar zamanından” diye.
  • Kantinci tabi kronolojik hassasiyetlere sahip değil, daha eski falan demeye getiriyor. Çocuk karşı çıkınca da eskiden beri o şehirde oturduğunu, bu bina hakkında eskiden beri acayip şeyler anlatıldığını ayak üstü söyleyiveriyor.
  • İşte eski kalıntıların üstüne yapılmış okul. Geceleri kimse civarında dolaşamıyormuş, fi tarihinde okulun kazan dairesine inen kaloriferci dayının dili tutulmuş falan duyduğu şeyleri orada anlatmış. Ama bilgi kırıntısı zira ahali çok değinmek istemiyor.
  • Birçok yörede bu tür şeyleri konuşmak dahi uğursuz addedilir, üstelemezler falan malum. Neyse bunlar geyiği yapıyorlar, üstünden zaman geçiyor. Bir gün bir arkadaşıyla kantinde kalıp o gece tv izlemek istiyorlar.
  • Kantinciyi kafalıyorlar, kendilerince de plan kuruyorlar. İşte gece nöbette şu hoca kalacak, kısık sesle izleriz falan feşmekan bunlar bir şekilde kantine sızıyorlar. Kanalları gezmeye başlıyorlar. Gecenin ikisi saat.
  • Televizyonda program tekrarları, tartışma programları falan var. O dönemler bilen bilir haftasonları tv’de korku filmleri olurdu. Onlardan birine denk gelip seyretmeye başlıyorlar. Konusu inceden sarıyor bunları.
  • Kantinin karanlığı filmin de tesiriyle rahatsız ediyor inceden. Bunlar film bitmeden kapatıp yatakhaneye geri dönmeyi konuşuyorlar. Yemekhane-kantin kısmında boydan boya demirden piknik masaları var bilen bilir. dip dipe.
  • Hani bir ucuna oturduğunuzda öbür ucu zangırdar, öbür masadan gıcırtı çıkar ya. İşte masalardan aynı öyle sesler gelmeye başlıyor. Bunlar biri geldi sanıyorlar tv’yi kapatıyorlar hemen. Okulu dışındaki lambanın ışığı vuruyor camlardan.
  • Tıpkı insanlar oturup kalkıyormuş gibi masalar gıcırdıyor. Bir bunların yakınında bir uzağında. Ama görünürde kimse yok. Bunlar yatakhanede alıyor soluğu kimseye anlatmıyorlar. Başta bahsettiğim eleman kafaya takıyor.
  • “Kesin etkisinde falan kaldık o geyiklerin, aslı astarı yoktur” diye düşünüyor. Kantinciye açıyor mevzuyu. Kantinci eski kalıntılar konusunda ısrarcı, üstüne “akşama ben duramıyorum burada siz iyi yine burada kalıyorsunuz” falan deyip kıllandırıyor.
  • Eleman aklınca bu olayın asılsız olduğunu kanıtlayacak kütüphaneye çıkıyor. İlle ilgili kültür bakanlığının kitaplarını falan kurcalıyor. Şehirde bir dönem Hristiyan cemaati olduğunu öğreniyor. Ama kitaplarda tabi okulla ilgili bir şey yok.
  • Bu da tek başına gündüz vakti kazan dairesine inmeyi kafasına koyuyor. Zira bahçedeki kalıntıları buraya kaldırmışlar kantincinin dediğine göre.
  • Gündüz gözüyle ışıkları yaka yaka iniyor bu. Hakikaten en dip taraflarda yarısı kırık haçlı maçlı mezar taşları var, Yunanca yazılar vs. “Bina mina dedik mezarlığın üstüne mi yapmışlar” diye inceden korku alıyor bunu.
  • Arkadaşlarına açıyor konuyu. Sınıftaki çocuklardan biri o ilden. Amcasından bahsediyor. Amcası definecilik falan kovalamış ve kovalamakta olan biri. Eski püskü bir şeyler varsa ondan iyi bilen olmaz diye onunla irtibat kuruyorlar.
  • Adam bunları defineciliğe meraklı çocuklar zannedip ilkin geyiğe vuruyor tamamen. O kantin geyiğini dinleyince cidden korktuklarını görüyor. “Define için orayı kazmayı düşünen çok oldu ama cesaret edemedik” diyor.
  • Nedeni şu: Bir şeyler görmüşler hep. Gölgeler. İnsan siluetleri. Okulun civarında çok şey anlatılırmış. Adam muhabbetin sonuna doğru orada bir kilise ve mezarlık olduğunu, okulun onların üstüne yapıldığını söylemiş.
  • En son da demiş: “Zaten o civarda eski taş evler var eski gavur mahallesi” diye. Çocuklar okula dönüşte gerçekten de evlere falan bakıp adamın doğru söylediğine kanaat getirmişler. İnceden ötekiler de korkmaya başlamış.
  • Ama tabi garip bir olay falan yaşamadığından şu yemekhane olayını da yaşayan, dışarıdan gelen eleman kadar korkmuyorlarmış. Bir gece arkadaşlarından birinin çığlık sesi yankılanmış koridorda: “Gelmeeee! Gelmeeee!” diye.
  • Bunlar koridora çıkınca kalorifer borularından işitilen “tınnn” seslerini duymuşlar sanki deprem olmuş gibi. Ama yer sallanmıyormuş. Çığlık atan eleman koridorun bir ucunda yere çökmüş ağlıyormuş, sakinleştirmişler güç bela.
  • Çocuk sakinleşince yaşadığını anlatmış: Gece vakti bu tuvalete girerken görünmeyen birinin kalorifer borularına vurduğunu işitmiş. Biri sanki tekme atıyor gibiymiş. O koştukça onu takip edip koridor boyu borulara vuruyormuş.
  • Korkusundan ayakları tutmaz olup yere düşünce yalvarmaya başlamış bağıra çağıra. Ondan sonra herkesin farklı farklı dönemlerden yaşadığı mevzular dökülmeye başlamış ortalığa.
  • Bir tane üst dönem uykusunda sürekli mırıldanan konuşan bir arkadaşı olduğunu, ailesinin çocuğu sonradan gelip aldığını söylemiş misal. Sorulduğunda çocuk: “Aşağıdakilerle konuşuyorum” diyormuş boyne.
  • Bir tanesi de yemin billah ederek sakallı, uzun boylu, boynu eğri bir adam gördüğünü söylemiş. Elinde urganla sinirli sinirli dolaşan bir adam. Birkaç tanesi de yabancı lisanda fısıltılar falan duyduklarını anlatmışlar. Bunlar konuşuluyor hep.
  • Okul söylentiler yayılmasın diye karar almış. Yeni yatakhane yemekhane binası yaptırmaya karar vermiş. Eski binayı boşaltacaklarmış. Eski bina boşaltılana dek kimse yalnız bir yere gidemiyor tabi. Dehşeti senelerce ha oldu olacak diye yaşamışlar.
  • İki-üç seneye sanırım yeni bina bitirilmiş, taşınmışlar. Eski binayı da komple yıkmışlar ama binanın yıkılması söylenceleri daha da alevlendirmiş.
  • Zira oyuncak bebek parçaları, çocuk elbiseleri, insan elbiseleri falan çıkmış çuval içinde. İçlerinden biri geçen yıllarda kendisini gece koridorda sanki küçük bir çocuğun koşarak takip ettiğini anlatınca mevzu alevlenmiş.
  • Fakat yeni binada çok mevzu olmadığından unutulup gitmiş. Sonradan 2000’lere doğru binanın yatakhanesi kapatılmış, düz okul olmuş. O mezun olan eleman orada yaşadıklarını ömrü boyunca unutamamış.
  • Bir gün İstanbul’da sanırım tesadüfen o şehre çok yakın bir bölgeden göç etme bir Yunan vatandaşıyla tanışmış, turizm sektöründe. Adamın yaşı hayli var, Türkiye’yi dolaşmaya gelmiş. İşte bu mübadele vs. bölgelere tek tek gidiyor.
  • Alakasız muhabbette yaşlı adam: Biz filanca yerliyiz, annemde falanca yerden deyince, bu şehri söyleyince adamda şafak atmış, eski gavur mahallesini, kiliseyi falan sormuş hızlıca.
  • Yaşlı adam tabi mübadeleden çok sonra doğmuş ama büyüklerle falan konuştuğundan çoğu yeri az çok öğrenmiş. Kilise bahsi açılınca: “Bilmemkim zangoçun kendini astığı kilise mi?” diye sormuş. Rengi atmaya başlamış inceden adamın.
  • Mübadeleye yakın zamanda bir zangocun, ahaliden bir çocuğun kaybolmasıyla suçlandığını, en son adamın kendini kilise içinde astığını, kilise içinde geceleri dolaşırken göründüğü için rahiplerin bile kalmaya korktuğunu anlatmış.
  • Adam tabi yaşadıklarını söylememiş etkilenir diye. Ama kendisinin beti benzi atmış. İldeki arkadaşlarından biriyle telefon konuşmasında bahsi geçmiş sonradan bu mevzunun yaşlı adamla konuşmasını anlatmış.
  • Bu ildeki arkadaşı da işte o uzun boylu adamı gördüğünü söyleyen kilisede. Elemanın sesi kötüleşmiş: “Sen tesadüf görmemişsin. Ben ildeki eski göçlerle alakalı bir kitapta o gördüğüm adamın resmini buldum” demiş.

Okulun söylenceleri unutulup gitmiş, bu vakayı yaşayanlar da öyle. Kısmen folklor derlemesi, kısmen kurgu. Başka korkulu, tarihli floodlarda görüşmek üzere efendim. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola…

Bu Konu, Mehmet Berk Yaltırık @SonGulyabani Kullanıcı adıyla paylaşımlar yapan, bir Twitter hesabının, paylaşımlarından derlenerek oluşturulmuştur…

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com | Pdf Kitap İndir | Telecharger Livre GratuitDescargar Libros Gratis | Free pdf download | Kostenlose eBooks |
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x