İçeriden Fethedilen Kale; CHP (1’inci Bölüm; Küresel Güç Odakları)

Evet sevgili dostlar Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve CHP üzerinden Türkiye siyasetine çekilen operasyonu ve gerçekleştirilen “siyaset mühendisliğini” yazacağımız flood dizimizin ilk bölümü ile sizlerle birlikteyiz.

  • Bu flood serimiz benim kendi kanaatimce belki de en kritik öneme sahip flood serimiz olup serimizin yazımına geçmeden önce küçük bir not düşmek istiyorum…
  • CHP’ye gerçekleştirilen operasyon ve “dönüştürerek”, “dönüştürerek” dizayn etme operasyonunda bugün gelinen nokta sadece sonuçtur ve operasyon da henüz tamamlanmamıştır…
  • O nedenle öncelikle bu operasyonun “Küresel Güç Odakları” için neden zorunlu olduğunu,tarihsel arka planını, ve karmaşık ilişkiler ağını anlayıp anlamlandıramazsak bugün ortaya çıkan tabloyu doğru ve sağlıklı analiz edebilme şansımız bulunmamaktadır…
  • O nedenle floodumuzun başında bugünü amlayabilmek için 80’lere ve 90’lara gideceğiz,Balkanlara,New York ve Londra’ya uzanacağız..
  • “Ne alaka” demeyiniz… İlk etapta birbirinden çok alakasız farklı şeyler gibi görünen olaylar silsilesi ve bağlantılar aslında çok büyük bir resmi tamamlamakta…
  • Bu nedenle çayınızı kahvenizi kapın gelin ama bu kez mümkünse yanınıza bir de kalem kağıt alın… Zira bu küresel operasyondaki ilişkiler ağı size not almanızı gerektirebilir… İşte başlıyoruz dostlar…
  • 1980 darbesi sonrası partiler kapatılmış,siyasetçiler yasaklanmış,sendika ve üniversiteler siyasetten men edilmişlerdir…
  • Siyaset şehirde zengin iş adamlarına,kasaba ve kırsal kesimlerde ise şeyh-şıj-aşiret ağalarına bırakılmış, siyasetçi profili “dönüştürülerek”, nitelik eşiği düşürülmüştür.
  • Bu durum ise en çok nitelikli örgütsel yapısını üniversite öğrencilerine,üst düzey kadrolarını akademisyenlere, sendikacılara dayayan Türkiye solunu etkilemiş,solun lokomotifi olan CHP de darbe ile kapatılarak mallarına el konulmuştur.
  • Kasım 1984 seçimleri ile birlikte Türkiye yeniden demokratik hayata dönerken, Türkiye solu ve CHP’nin siyasal mirasının “vekaleti “önce Necdet Calp başkanlığındaki Halkçı Parti, sonrasında ise Erdal İnönü önderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı parti tarafından yönlendirilmiştir
  • Ancak SHP içerisinde Erdal İnönü ve O’nun prensi konumundaki Murat Karayalçın ile Deniz Baykal ekibi arasındaki kavga 1992 yılına gelindiğinde bir yol ayrımına dönüşmüştür.
  • Bu arada CHP’nin ’80 öncesindeki son ve efsanevi Genel Başkanı Ecevit yoluna yeni kurduğu DSP ile devam etme kararı almıştır.
  • Bu arada CHP’nin ’80 öncesindeki son ve efsanevi Genel Başkanı Ecevit yoluna yeni kurduğu DSP ile devam etme kararı almıştır.
  • SHP içerisinde yaşanan İnönü-Karayalçın/Baykal çekişmesi yıllarca Baykal’a ihale edilerek Baykal üzerine bir “Hizipçi” imajı yapıştırılarak kapatılsa da gerçek öyle değildir.
  • Baykal ve onunla birlikte hareket eden Ali Topuz,Önder Sav,Adnan Keskin gibi isimlerin milli duruşları ile İnönü’nün partiyi siyasetten çekilerek bırakmayı planladığı Karayalçın’ın İngiliz-ABD destekli oluşu ve bu etkiye açık pozisyon sergileyişi asli çakışma sebebidir.
  • Ve bu çatışma HEP’li isimlerin SHP listelerinden Meclis’e girmeleri ile doruk noktasına ulaşır.Tam bu esnada 1980 darbesi ile kapatılan partişlerin yeniden açılmasına olanak tanıyan yasa Meclis’ten geçer.
  • Baykal ve arkadaşları 80 öncesi yapılan son kurultay delegeleri ile bir kurultay toplayarak CHP’yi yeniden açarlar.2.kez açılan CHP’de Baykal parti Genel Başkanlığı için Erol ÇEVİKÇE ile yarışarak onu geçer ve CHP’nin 4. Genel Başkanı olur.
  • Bu arada Erol Çevikçe ismini bir köşeye not ediniz…
  • Sonrasındaki süreçte ise sancılı bir SHP-CHP birleşme süreci yaşanır, Karayalçın-Baykal arasında imzalanan “Birleşme Protokolü” sonrasında SHP kendisini feshederek CHP’ye katılır.
  • CHP kurultayında ise Baykal-Karayalçın ikilisinin üzerinde anlaştığı isim olan Hikmet Çetin Genel Başkan seçilir.
  • Bundan sonraki kurultay’da Baykal ile Karayalçın kozlarını paylaşırlar ve Baykal Karayalçın’ı mağlup ederek tasfiye eder.
  • CHP üst yönetiminde Baykal-Adnan Keskin ve Önder Sav üçlüsü öncülüğünde “Milli duruşa sahip ve milli hassasiyetleri yüksek” bir kadro oluşur.
  • Burada SHP-CHP birleşme sürecini ve “Millici sol kadronun” CHP yönetimine tamamen hakim olduğu süreci noktalayalım ve buraya geri dönmek üzere gözlerimizi 1990’ların,yani CHP’de parti içi iktidar savaşı yaşanan yıllarının Balkanlar’ına çevirelim.
  • ABD ve “Küresel Güçler” 21.yüzyılın planlamasını 1990 yılı itibariyle yapmaya başlamışlardır.ABD için 21. Yüzyılda en büyük hedef başta Ortadoğu ama daha da önemlisi SSCB’NİN yıkılması ile siyasal nüfuz boşluğu yaşanan Orta Asya enerji koridorunu kontrol altına almaktı…
  • Amerika bu hattın kontrol altına alınması için “hedef seçilen” bölgelerdeki “Üniter/Ulus Devlet” yapılarının tasfiye edilmesi gerekiyordu…
  • Bu ülkeler etnik,mezhepsel, dinsel temeller üzerinden küçük devletçiklere bölünecek, yöneticilerini ise “Küresel Güç Odakları” belirleyecekti. Ancak bunlar yapılırken daha önce bu ölçekte denenmemiş bu siyasal mühendislik projesi için bir deneme laboratuarı gerekmekteydi…
  • TİTO’nun ölümü ile birlikte Sırp,Hırvat,Boşnak,Makedon ve Karadağlılardan oluşan farklı etnik yapılardan millerin oluşturduğu Yugoslavya’da yaşanmaya başlanan ekonomik sıkıntılara özellikle Sırp ve Makedon radikallerin baskıcı,yıkıcı ve faşizan tavırları eklenince Yugoslavya için için kaynamaya başlamıştı.
  • Balkanların merkezindeki Yugoslavya asıl büyük proje olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin deneme laboratuarı olmak için biçilmiş kaftandı…
  • Küresel güçler Yugoslavya için düğmeye bastılar.Tüm etnik gruplar (Boşnaklar hariç) silahlandırıldı…Ayrılıkçı radikal unsurlar finanse edildi…Kısa süre sonra Yugoslavya paramparça olmuş, Sırbistan,Hıtvatistan,Bosna-Hersek,Karadağ,Makedonya bu üleden geriye kalan “küçük güçsüz” devletçikler olarak sahneye çıkmıştı.
  • Ancak küresel güçler bu operasyonu gerçekleştirirken “Soft Power” (yumuşak güç) stratejisinin farklı bir kullanım alanındaki etkisini keşfettiler ve bu keşif çok çarpıcıydı…
  • Bu strateji kendilerinin NGO adını verdikleri sivi l toplum örgütlerinin kullanımıydı… Yugoslavya projesinde kısıtlı ve lokal denilebilecek ölçüde kullanılmış ama çok çarpıcı sonuçlar yaratmıştı.
  • NGO’lar ile çok ucuz maliyetle ve tamamen yasal yollardan muhalif kitlelerin manipüle ve mobilize edilmesi, örgütlenmesi ve harekete geçirilebilmesi imkanı vardı. Ve sonuçlar çok parlaktı…
  • Bu yeni fark edilen stratejiyi bütün bir proje üzerinde deneme kararı alan küresel güçlerin yeni hedefi ise Çekoslavakya oldu…
  • Çekoslovakya 1 yıl içerisinde NGO’ ların yoğun faaliyetleri sonucunda Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak 2’ye ayrıldı.79 yıllık Cumhuriyet 1 senede parçalanmıştı…
  • Çekoslovakya’da bu sonucun alınmasının arkasındaki en önemli NGO ise Charter 77 isimli NGO kuruluşuydu ve burada karşımıza George Soros ismi çıkıyordu…
  • George SOROS ayrılık sürecinde Charter 77 isimli NGO’yu milyonlarca dolar akıtarak finanse etmişti.Ama sonuç çok net ve etkileyiciydi… Üstelik maliyet diğer yollara göre çok çok ucuzdu…
  • Peki kimdi ülkelere perde arkasından müdahale eden George Soros?
  • Görünürde başarılı hatta dahi bir iş adamı, bir borsa spekülatörüydü.Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı ve en çok para kazanan/kazandıran hedge fonu olan QUANTUM YATIRIM FONU’nun kurucusuydu…
  • Hedge Fon’lar temel olarak “Yüksek Riskli Kağıtlara Yatırım Yapan” ancak kazanıldığı taktirde normal kazançların çok üzerinde kazanç sağlayan yatırım fonlarıydı…
  • Her ne hikmetse SOROS her defasında kimsenin cesaret edemeyeceği riskteki yatırımları yapmış ve her ne hikmetse her seferinde “doğru kağıda oynamayı” başararak milyarlarca dolarlık bir servet elde etmişti…
  • Aslen Macar Yahudisi olan Soros eğitim hayatını ise İngiltere’de tamamlamış hocası Karl Popper’ın etkisi altında kalmış ve O’nun “Açık Toplum” felsefesini kendisine şiar edinmişti… İlerde kuracağı ünlü enstitünün adı da Açık Toplum Enstitüsü olacaktı…
  • Peki SOROS sadece şahsi öngörü,sezgi ve dahiyane zamanlama yeteneği ile mi hep büyük riskleri lehine çevirmeyi başar mıştı?Yoksa bu SOROS’un sadece görünen yüzü müydü?
  • Elbette bu kadar yüksek riskin bu kadar uzun süre hep doğru yatırımı ile muhteşem bir servet haline gelişi tesadüf değildi… Medyatik, “efsane para spekülatörü SOROS” imajının arkasında çok karanlık bir ilişkiler ağı yatmaktaydı…
  • George Soros’un arkasındaki gerçek, hakkında özenle yaratılan medya imajından farklıdır. George Soros, Avrupa’nın aristokratik ve kraliyet aileleri tarafından yönetilen geniş ve oldukça kirli bir özel finans şebekesinin yalnızca görünen yüzüdür.
  • Doğrudan devletin gücünü kullanmak yerine hayati önemde jeopolitik amaçlara ulaşmak için gizli içbağlantılı serbest finans çevrelerinin çıkarlarının geniş bir holdingi şeklinde birleşmiş, Batı Avrupa aristokrasisi ve oligarşisi ile bağlantılı birçok bakımdan 17 yüzyılın İngiliz ve Hollanda Doğu Hindistan Şirketi modelinde. Önemli kaynaklara göre, bu kulübün merkezi eski Britanya İmparatorluğunun finans merkezi olan Londra’dır. George Soros ortaçağda Hofjuden, “Saray Yahudileri” denilen ve eski aristokrat aileler tarafından yönetilen bu güçlü ama gizli şebekenin bir üyesidir.
  • Peki ama SOROS bu finansal operasyonları kimin adına yapmaktadır? Bu sorunun yanıtını vermek için SOROS’un QUANTUM HEDGE FON’unun yönetim kurulu üyeleri listesine bakmak yeterlidir…
  • SOROS’un Quantum Fonu’nun yönetim kurulunda adı geçenlerden biri de Richard Katz’dır. Katz, Rothchild’lerin bir adamıdır, aynı zamanda Londra N.M. Rothschild & Sons ticaret bankasının yönetim kurulunda görünüyor ve Rothschild İtalya S.p.A’nın da başındadır.
  • Rothchild’le, Soros’un Quantum Fonu arasındaki bir diğer bağlantı da Nils O. Taube’dir. Tabue, Rothschild’in başlıca iş ortağı olan yatırım grubu, St. James Place Capital’in bir ortağıdır. The London Times gazetesinin köşe yazarı, William Lord Rees-Mogg da Rothchild’in St. James Capital’inin yönetim kurulundadır.
  • SOROS,Rothschild Ailesi vasıtası ile -Özellikle N.M. Rothschild- başta İngiltere olmak üzere,İsrail ve ABD “FİNANS İSTİHBARAT” merkezlerinden “iöeriden sağlam bilgi” almaktadır… İşte bu nednle de hiç bir zaman yanılmamaktadır…
  • SOROS, bu nuhteşem serveti kazanırken hamisi ve koruyucu meleği Rotschild Ailesi de kendisine özellikle CIA eli ile SSCB sonrası yeni Dünya Düzeni’nin mali altyapısına uygun ve uyumlu ülkeler yaratma ve özellikle SSCB etkisinden çıkan eski demirperde ülkelerinde operasyon finanse etme görevi vermiştir…
  • SOROS görevi başarı ile yerine getirmiş Çaekoslavakya’nın bölünmesinde,Ukrayna’daki meşhur “Turuncu Devrim” ve Gürcistan’daki “Gül Devrimi” ni finanse etmiş ve  buralarda kurdurduğu yahut finanse ettiği NGO’lar vasıtası ile Rus yanlısı yönetimlerin devrilip,ABD yanlısı iktidarların yönetime gelmesini sağlamıştır.

Peki SOROS nasıl bir yol izlemektedir?

  • SOROS hedef olarak belirlediği ülkede üniversite ve vakıflar kurmakta yahut kurdurarak finanse etmektedir.Ayrıca bir yandan bu vakıfları kurdurup akıttığı milyon dolarlar ile finanse ederken o ülkenin başka etkin STK’larına da nüfuz ederek kontrolü altına almaktadır…
  • SOROS’un üniversiteleri ise direkt kendisine bağlı değildir.Bu üniversiteleri CIA bağlantılı bir vakıf olan LAUREATE INTERNATIONAL UNIVERSİTIES kanalı ile kontrol etmektedir.LAUREATE hem Dünya’nıjn 4 bir yanında 1 milyon öğrecisi olan bir uluslararası üniversiteler ağıdır…
  • Hem de LAUREATE VAKFI ile büyük bir nüfuza kontrol etmektedir… Finansı ise SOROS eli ile CIA tarafından gerçekleştirilmektedir.
  • Bu LEUREATE VAKFI ve ÜNİVERSİTELER Grubu’nun en çönemli özelliklerinden birisi de ünlü ABD Başkanı Bill Clinton ve eşi Hillary Clinton’un CLİNTON VAKFI tarafından desteklenmesidir…
  • Karı koca Clinton’lar sık sık vakfın Dünya’nın dört bir yanındaki üniversitelerinde, ya da üniversitelerden “seçilerek” gelen öğrecilerle buluşmalar gerçekleştirir,konuşmacı olarak bu buluşmalara katılırlar…

Şimdi siz bu SOROS-LEUREATE VAKFI-CLİNTON ilişkisini de bir yere not edin…

  • SOROS bazı ülkelerde ise kurdurduğu vakıfları, Dünya’nın 28 ayrı noktasında kurulu olan ve üst çatısı OPEN SOCİETY ISTUTUE (Açık Toplum Enstitüsü) olan diğer vakıflar ve vakıf şirketleri ile “stratejik ortak” haline getirmektedir…
  • SOROS’un LEUREATE VAKFI aracılığı ile kontrol ettiği üniversitelerin ise 2 temel özelliği vardı:
  • 1-Bulundukları ülkelerin sosyo ekonomik üst kesimine hizmet veriyorlardı, 2-En üst seviyede kalitede eğitim vermekteydiler…
  • Tabii bu üniversiteler yolu ile “sisteme” parlak öğrenciler özellikle seçilerek alınıp ABD’de “oryantasyon” adı altında gerçekleştirilen yönlendirmeler ile devşirilmekteydi…

Şimdilik SOROS’a kısa bir virgül koyalım ve ABD’ye Washington’a uzanalım…

  • Berlin Duvarı yıkılmadan çok önce bu sonucu bilen küresel güç odakları Washington’da tek kutuplu yeni dünya düzenini planlamaya başlamışlardı bile. Ve bu planın belki de en önemli ve stratejik halkasını Büyük Ortadoğu Projesi oluşturuyordu…
  • BOP ile Ortadoğu enerji koridorunun güvenlik ve kontrol altına alınması planlanıyordu.Bu nedenle bölgede “Üniter/Ulus Devlet” yapılanmalarına yeni konseptte tahammül edilmeyecekti…
  • Bölge BOP’a göre yeniden dizayn edilecekti… Balkanlar’da başarı ile gerçekleştirilen deneme bu kez BOP için uygulanacaktı ve ülkeler etnik,mezhepsel ve dinsel temeller üzerinden parçalanacak üniter yapıları ortadan kaldırılacaktı…
  • Yahut bunun maliyetli olduğu düşünüldüğü ülkelerde NGO ((Non-Governmental Organization) yani sivil toplum örgütlerinin destekleri ile hükümetler değişecek, yerlerine işbirlikçi “kukla” hükümetler gelecekti…
  • Bunun için Mısıri,Tunus ve Yemen’de NGO’ların, Irak,Suriye’de askeri seçeneğin eş güdümlü olarak koordineli biçimde kullanılmasına karar verildi.İran’da ise önce reformistler NGO’lar kanalı ile kullanılacak işe yaramazsa askeri müdahale seçeneğine başvurulacaktı…
  • Ancak küresel güç odakları açısından Türkiye ciddi bir sorun oluşturmaktadır.Askeri müdahale büyük bir başarısızlık ve RUSYA-İRAN-ÇİN bloğu oluşturması riskini taşımakta,ayrıca çok da maliyetli ve zaman kaybının çok fazla olacağı bir seçenektir…
  • O nedenle Türkiye’de 1990’ların başından beri kaos ve koalisyonlar nedeni ile yaşanan siyasaql istikrarsızlıktan kurtulmuş ve BOP planını sorunsuz işletecek bir “Partnere” ihtiyaç vardır…
  • ABD’nin yıllardır ektiği “Ilımlı İslam” ve “Yeşil Kuşak” projesi tohumlarının meyvelerini toplama zamanıdır artık…
  • ABD Türkiye’de kendi BOP projesinde kayıtsız destek sunacak ve kendisi için sıkıntı yaratmadığı müddetçe tek başına iktidarda kalacak bir “Ilımlı İslam” iktidarı tasarlamaktadır…
  • ABD’de RAND CORPORATİON çalışmaya başlamıştır.Türkiye’deki tüm toplumsal dinamikler,hasassiyetler,duygu haritaları,toplumsal karşılık skalası analiz edilerek ihtiyaç duyulan “Partnerin” profili ortaya bir rapor olarak konulur…

O profil Fazilet Partisi içerisinde bulunmuştur.

  • Erbakan’ın katı “Milli ve anti-siyonist” siyasal tavrının kendilerinin iktidar yoluna set çekeceğini,iktidarı halk verse de “güç odaklarının” 28 Şubat’ta olduğu gibi ellerinden çekipalacağını gören bir grup “Yenilikçiler” adı ile Erbakan’a karşı bayrak açarlar…
  • Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki grupta Erdoğan’ın desteklenmesi kararı alınır.İlk temas ise gazeteci Ruşen Çakır vasıtası ile kurulur….
  • İşte tam da o günlerde CIA ESKİ ORTADOĞU MASASI ŞEFLERİNDEN GRAHAM FULLER, İYİ PARTİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI Prof.Dr.Ümit Özdağ’a aynen şu ifadeleri kullanmaktadır:
  • “Türkiye, yakın bir gelecekte iki partili bir temsil sistemine gebe… Kökleri geçmişe dayanan ekonomik kriz, iktidardaki koalisyon (B. Ecevit liderliğindeki 57. Hükümetten söz ediyor) partilerinde büyük deprem yaratacak….
  • Fazilet Partisi’nden kopan bir grup ılımlı İslamcı, geniş tabanlı bir siyasi oluşuma gidecek. Bazı etkin siyasetçiler, partilerinden istifa ederek bu yeni oluşuma katılacak.
  • Yeni oluşum kar topu gibi büyüyüp gelişecek. Türkiye’de yakın gelecekte ılımlı İslamcılar iktidara gelecek. Ilımlı İslamcıların yanında İslami söylemlere ters düşmeyen ılımlı sol bir parti de Meclise sokulacak.” (Akt. Prof. Dr. Ümit Özdağ, Yeniçağ gazetesi, 29.4.2004)
  • Fuller adeta Nostradamus gibi daha AKP kurulmadan Türkiye’de yaşanacakları satır satır tüm detayı ile söylemişti… Bu Fuller’in üstün “ön görü yeteneği mi”, bir tesadüf mü, yoksa şansa yer bırakılmayacak şekilde mükemmel olarak yapılmış bir planın var olması mıydı?
  • Evet ABD daha o yıllarda bir “Ilımlı İslam” modelini ve sol bir partinin de yer alacağı 2 partili, Anglo-Sakson tarzı bir Meclis’i dizayn ediyordu…
  • Bu dizayn için merkez sağın çökmesi,gerekiyordu…
  • Öncelikle Türkiye bir geceede borsadan çekilen 15 milyar dolar ile bir ekonomik krize sokuldu,ekonomik kriz siyasal krizi tetikledi…
  • Kırılgan Türkiye borsasından bir gecede 15 milyar doları kim çekmişti dersiniz? Tabii ki SOROS’un en büyük koruyucusu olan ve aslında CIA’nın finansal operasyonlar için kullandığı CITY BANK…
  • Sonrasında ise MHP’ye,ANAP’a ve DYP’ye tepkili oyların çekim merkezi olması için GENÇ PARTİ PROJESİ tasarlandı. Uzan Şirketler Grubu’nun AVRUPAİ görünüşlü Cem UZAN bu proje için seçilmişti…
  • UZAN’ın abd “derin sermayesinin” en önemli şirketlerinden MOTOROLA ile 2 milyar dolarlık bir anlaşmazlığı vardı ve büyük bir ceza yemesi gündemdeydi…
  • ABD bu anlaşmazlığın sümenaltı edilmesi karşılığında UZAN ile uzlaştı ve GENÇ PARTİ PROJESİ konuşmalardan,sloganlara,vaadlerden, giyilen beyaz gömleğe,söylenen 10. yıl marşlarına kadar “tasarlandı”…
  • Sonuç muhteşemdi…3 KASIM seçimlerinde ABD’nin “Ilımlı İslam” projesi AKP tek başına iktidara gelirken 70 günlük bir diğer proje olan GENÇ PARTİ ise %7 üzeri oy alarak bir rekor kırıyor böylelikle dibe vuran ANAP’ın yanısıra DYP ve MHP’yi de baraj altına çekiyordu..
  • Genç Parti belki kendisi Meclis’e giremiyordu ama -Ki hedef girmesi değil tam sınırda dolaşmasıydı zaten- ABD’nin dizaynı olan 2 partili Meclis’in yolunu açıyordu…
  • Meclis’e giren bir diğer parti ise yine ABD’nin klasik ANGLO-SAKSON “Kaldıraç” sisteminin Türkiye versiyonu için konumlandırdığı CHP oluyordu…Görünürde plan %100 başarı ile işlemişti…
  • ABD açısından bakıldığında Washington’da yüzler gülüyor ve ortaya çıkarılan “Siyaset Mühendisliği Harikası” ile övünülüyordu… Artık BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ için startr vermenin önünde hiç bir engel kalmamıştı.İlk adım Irak olacaktı…
  • Ancak Türkiye dinamikleri farklı bir ülkeydi… Burada siyaseti kontrol edebilmeniz ve en kritik noktalarda hasar almamanız için sadece iktidarı dizayn etmeniz yeterli değildi…
  • Bunu sağlamak istiyorsanız MUHALEFETİ DE DİZAYN ETMEK ZORUNDAYDINZ. Ve ABD BUNU KISA SÜRE İÇİNDE ÖĞRENECEKTİ…
  • Bunun farkında olan ABD değil uzun vadede, orta vadede dahi CHP’deki “Millici” üst yönetim kadrosu ve onların Atatürk ilkeleri etrafında yönettikleri CHP ile yol yürüyemeyeceklerini biliyorlardı…
  • Ve SOROS’a düğmeye basması talimatı verildi… Aslında SOROS Türkiye’de düğmeye 1994 yılında basmıştı ama gerçek anlamda sahaya çıkmasının ve operasyonu yürütmesinin vakti yeni gelmişti…
  • Bu arada 1991 itibariyle bütün Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de “Cemaatler ve Tarikatlar” üzerinden yeniden yapılanma sürecine giden ve Türkiye’de bu işi Gülen Cemaatine veren GLADİO 2002’ye gelindiğinde reorganizasyonunu tamamlayarak “YEŞİL GLADİO” halini almıştı…
  • SOROS ve YEŞİL GLADİO, CHP;’yi ve CHP üzerinden Türkiye siyasetini dizayn etme operasyonunda koordineli çalışacaklardı…
  • Tekrar dönelim SOROS’a… SOROS Türkiye’de CAN PAKER vasıtası ile kurulan TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) nı finanase ediyor ve kon trolünde tutuyordu…
  • Vakıf 1994 yılında kurulmuştu…1994-2002 yılları arasında Türkiye’nin en hasass,en stratejik konularında rapor ve çalışmalar hazırlayan vakıf bazı projeleri bizzat yürütmüş, hazırladığı raporlar devletin en yetkili makamlarınca kabul görmüştü…
  • 2002 yılına gelindiğinde TESEV Türkiye’nin sermaye gruplarını ve STK’larını da yönlendirebilen belki de en güçlü ve prestijli STK’sı haline gelmişti…
  • 1994 yılında yani TESEV’İN kurulduğu sene Türkiye’de pek çok kişinin dikkatini çekmese de ilginç ve önemli bir gelişme yaşanıyordu…
  • Latif Mutlu isimli iş adamı,1994’te İngiltere’de iki devlet üniversitesinden aldığı yetkiyle ve onlar adına İstanbul’da üniversite düzeyinde eğitim veren kurslar açmak üzere M.E.B. den ruhsat aldı.
  • Kursların eğitime başlaması basında yoğun eleştiriye neden oldu. Korsan üniversite, gizli üniversite manşetlerine hedef olunca, kursların açılmasına izin veren M.E.B ile YÖK kursların kapatılması ve kurucu Latif Mutlu’nun cezalandırılması için ayrı ayrı dava açtılar.
  • 1995 de çok zor durumda kalan Latif Mutlu, sonunda YÖK ile anlaşmaya vararak kursların üniversiteye dönüştürülmesi için gerekli hazırlıklara başlattı.
  • Bunun için, Bilgi Eğitim ve kültür vakfını kurdu. Kanunni işlemler tamamlanınca, 7 Haziran 1996 da TBMM’nin kabul ettiği kanunla İstanbul Bilgi üniversitesi resmen kuruldu.
  • Birileri, bir “gizli el” devreye girmiş yıllardır mahkemeklik olunan ve bir türlü izin alınamayan üniversite ruhsatı için gerekli izinler “jet hızı” ile alınıvermişti…
  • SOROS’un İngiliz Royschild ailesi ile olan yakın bağları ve Latif Mutlu’nun İngiltere gibi muhafazakar bir ülkeden hem de 2 tane devlet üniversitesinin bir başka ülkede açılış iznini alacak yakınlıktaki ilişkiler ağının izini sürdüğünüzde aslında devreye giren “gizli el” açığa çıkıyor…
  • 2006 yılında ise bir bakıyoruz ki İstanbul Bilgi Üniversitesi SOROS ve CLİNTON VAKFI bağlantılı LEUREATE INTERNATIONAL UNIVERSIYT ŞİRKETİNE SATILMIŞ…. -2006’da gerçekleşen satışın zamanlaması da hiç tesadüfi değil… Bu satışı ve zamanlamayı da not alın…-
  • 1994’te kurulan SOROS’un finanse ettiği TESEV’in “KURUCU MÜTEVELLİ KURULU” 300 kişi ve 6 tüzel kişilikten oluşmaktadır…
  • Kimler yoktur ki “KURUCULAR KURULUNDA” Cem Hakko’lar mı,Bülent Eczacıbaşılar mı,KAMHİ Biraderler mi,Şarık ve Mehmet Sinan Tara’lar mı,Asaf Savaş Akad’lar mı,İshak Alaton’lar mı,Üzeyir Garih’ler mi,Cem Boyner’ler mi,Bülent Akarcalı’lar mı,Mehmet Ali Birand’lar mı…
  • Say say bitmez adeta bir yıldızlar geçidi, Türkiye’nin en önemli sermaye gruplarının temsilcileri ve sahipleri ile en önemli akademisyenleri,reklam dünyasının en önde gelen isimleri,medyanın yıldızları hepsi adeta vakıf değil “seçkinler konseyi” olan yapıda bir aradadır…
  • İşte bu “elit seçkinler konseyinin” 183 numaralı üyesi dikkat çekmektedir… Çünkü sanki orası için çok ama çok sönük kalmaktadır…Daha 2 yıl önce çalıştığı kurumun en tepesine çıkabilmiş çok çok bir üst düzey bürokrattır bu isim… SSK Genel Müdürü Kemal KILIÇDAROĞLU…
  • Üstelik sadece geniş mütevelli heyetinde yer almakla da kalmamış, BEDELİNİ ÖDEYEREK vakfın kuruluş hissesinden satın alarak “Seçilmişler Konseyi” nin dar kadrosuna da girmiştir…
  • Bir diğer ilgi çekici isim ise 74 numaralı üyedir… Erol ÇEVİKÇE… Evet CHP yeniden açılırken Baykal ve ekibini tasfiye etmek isteyen kıran kırana bir kongre savaşı veren Erol ÇEVİKÇE…
  • Şimdi yeniden gelelim 2001 yılına…ABD muhalefeti dizayn etmesi gerektiğini bilmesine zamen zamanı olmadığının ve BOP için artık düğmeye basması için “Küresel Derin Güçlerin baskısı altında olduğunu bilmektedir…
  • Bu nedenle muhalefeti dizayn etmeye vakit ayırmadan 1 Mart Tezkeresi’ni Meclis’e yeni ortağı AKP eli ile sunar… Tezkereye göre ABD askeri -80 bin adet- Irak’a Türkiye sınırından geçerek girecek,limanlarımıza ve bazı havaalanlarımıza ABD askeri konuşlanacaktır…
  • ABD herşeye rağmen sonuçtan emindir… Ancak 1 Mart 2001 tarihi onlara unutamayacakları bir şok yaşatır… Başta Deniz Baykal ve Önder Sav’ın tarihi konuşmaları ve Meclis’te yakın baskı ile 60 AKP’Lİ vekilin de red oyu vermelerini sağlamaları ile tezkere Meclis’ten geçmez…
  • ABD sonuçtan o kadar emindir ki savaş gemilerini İskenderun Limanı açıklarında bekletmektedir.Karar geçer geçmez harekat başlayacaktır… Büyük bir düş kırıklığı ve kızgınlık hakimdir Washington’da…
  • ABD, Türkiye’de eğer bir askeri darbe yaptırmadıysa sadece iktidarı değil hiç bir partiyi olmasa bile CHP’yi de mutlaka dizayn etmesi gerektiğini yaşayarak anlamıştır…
  • 1 MART Tezkeresi ile birlikte başta Baykal olmak üzere CHP’deki “Atatürkçü,ulusalcı,millici” üst yönetim kademesinin “kalemi kırılmıştır”…
  • CHP, atatürk İLKELERİ ETRAFINDA KENETLENMİŞ bir partidir ve örgütsel yapısı yer yer farklılıklar gösterse de ana hatları ile “Homojendir” O nedenle partiye içten müdahale şansı yoktur…
  • O halde parti dışarıdan müdahalşe ile dizayn ediklecektir…Partide ATATÜRKÇÜLÜK geri plana atılacak etniksel ve mezhepsel özellikler ön plana çıkarılacak,liberal ve Amerikancı merkez sağ kadrolar partiye monte edilecektir…
  • Tüm bunlar yapılırken eş zamanlı olarak da lider kadro tasfiye edilecektir… Görev SOROS ve YEŞİL GLADİO’ya ihale edilir…
  • Zor gözüken görevin finansal,kadrosal ve PR kısmını SOROS üstlenecek, “operasyonel” ayağını ise YEŞİL GLADİO yürütecektir…
  • Partide etnik kimlik ve mezhepsel ayrılıklar körüklenecektir. Ve bunun için “En tepede” bu konsepte uygun bir profil gerekmektedir…
  • SOROS, TESEV’in kurucular listesini gözden geçirdiğinde o “Sönük” isme gözü takılır… Kürt ve Alevi Kemal Kılıçdaroğlu… Gözleri aradığı adamı bulmuş olmanın sevinci ile parlamıştır
  • Kılıçdaroğlu belki o kurucular kurulunun en söznük ismidir ama hızla tırmanacağı merdivenler ve “parlak bir gelecek” kendisini beklemektedir…
  • Kılıçdaroğlu’nda bulunan özellikler O’nu iyi bir “kumaş” haline getirmektedir… TESEV ise SOROS’un talimatı ile bu “kumaşı” işlemeye başlar…
  • Kısa sürede Kılıçdaroğlu için CHP Genel Merkezi’nde ve bizzat Baykal nezdinde lobi ve PR çalışmaları yapılır, kendisi “sunulur”,partiye “katacaklarından” bahsedilir…
  • Ve çalışmalar karşılığını kısa sürede bulur…3 Kasım 2002 Milletvekili seçimlerinde bizzat Baykal’ın kontenjanından İstanbul Milletvekili olarak Meclis’e ve partiye adımını atar…
  • Ama her şey yeni başlamaktadır…Sahne kurulmuş oyun başlamış ve henüz sadece birinci perde kapanmıştır…

Evet sevgili dostlar İÇERİDEN FETHEDİLEN KALE:CHP flood/dizimizin 1.PARTININ sonuna geldik… Bizi bu saate kadar takip eden tüm dostlara selam olsun diyoruz ve klasikleştiği şekli ile bitiriyoruz floodumuzu…

“TAKTİRLERİNİZ BEĞENİLERE,BEĞENİLERİNİZ RT’LERE YOLCULUK ETSİN” Saygı ve sevgilerimizle…

Yazar; Celal Eren Çelik‏

Abone ol
Bildir
guest
3 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm Yorumları Göster
mutlakaoku.com | Pdf Kitap İndir | Telecharger Livre GratuitDescargar Libros Gratis | Free pdf download | Kostenlose eBooks |
3
0
Bu konuda sen ne düşünüyorsun? Yaz Mutlaka Okunsun...x